IELTS Tecrübem
Orijinal Konu: IELTS Tecrübem | "I Want to Put a Ding in the Universe"
Not: Yazı uzun ama ilgilenenlere faydalı olacağını düşünüyorum..
Bilkent Üniversitesini kazanmamla birlikte hazırlık atlama telaşları başlamıştı. Ben sadece Bilkent'in kendi yaptığı COPE sınavı ile hazırlık atlandığını düşünürken annem, arkadaşlarının çocuklarının da bilkenti kazandığını ve ielts diye bi sınava hazırlandıklarını söyledi. Ben de neymiş bu ielts diye araştırmaya başladım tabi. İlk olarak bilkentin bu sınavı onayladığını teyit ettim araştırmalarım sonucu. Sonra da hazırlık atlamak için 2. bir şans olarak bu sınava kayıt olmaya karar verdim. Sınav ücreti olarak ÖSYM sınavları gibi 50-60 lira bişey beklerken 375 lira gibi bir ücretle karşılaştım. Sonra girsem mi girmesem mi derken ücreti yatırdım ve British Counsil aracılığıyla sınava başvurdum. Sınav sonucunun üniversite başlamadan yetişmesi için 17 Ağustos'a başvurdum. Başvurum onaylanmasına rağmen 4-5 gün boyunca elime bir mail ulaşmadı ve haliyle endişelenmeye başladım. Sonunda aday numaramın yazılı olduğu bir mail aldım ve roadtoielts.com sitesine bir aylık ücretsiz bir hesap verdiler çalışmam için. Halbuki sınava 10-15 gün vardı. Mailde sınav yerlerinin açıklanacağı bi link de verilmişti. Sınavdan 3-4 gün öncesine kadar yerler de açıklanmadı. Fakat sonunda Ted Üniversitesi'nde girdiğimi öğrendim.
Sınav günü geldi çattı ve son güne attığım çalışmalarıma başladım. Sınav 9.00'da idi fakat 8.15'te kimlik kontrolleri için orada olmak gerekiyordu. Ben de 7 gibi kalktım ve kahvaltıdan sonra saat 8'e yaklaşıyordu. Hemen açtım bilgisayarı ve roadtoielts sitesinden indirdiğim 'writing' örneklerine baktım. Giriş gelişme sonuç paragraflarına nasıl başlandığını zihnime yazdıktan sonra annem babamla gittik ted üniversitesine. 8.15 gibi oralardaydık. Ben aslında kimlikten dolayı biraz kaygılıydım. Çünkü internet sitelerinde 2 tane kimlik getirmenin zorunlu olduğu yazıyordu. Yani normal kimliğin yanında süresi geçmemiş pasaport veya ehliyet getirilmeli yazıyordu. Benim pasaportun süresi geçmişti ve ehliyetim yoktu. Bunlara alternatif olarak ikametgah belgesinin de geçerli olduğu yazıyordu. İkametgah almıştım ama yine de kaygılıydım sınava almazlarsa diye.. Kimlik kontrollerine başladıklarında elimdeki poşet dosyadan belgelerimi tek tek çıkarmaya başladım. İlk önce 4 sayfalık ielts formunu verdim. Daha sonra kimliği uzattım ve fotoğrafımı verdim. Bayan şaşırdı tabi kendisi söylemeden bunları yaptığımı görünce. Sonra 'benim pasaportum ve ehliyetim yok ama ikametgah' derken sözümü kesti ve gerek yok zaten dedi. Yanındaki diğer adam da sadece şüpheli durumlarda istiyoruz dedi. İçimden bir Ohh çektim ve belgelerimi onaylattıktan sonra fotoğraf sırasına girdim. Sıra bana geldiğinde adama kimliği verdim ve fotoğrafımı çekti. Bu fotoğrafın sonuç belgesi üzerinde olacağını söyledi. Sonra sınıfımı buldum ve sırama geçtim. Bi 5-10 dakka sonra herkes yerine yerleştiğinde koridordan sınavı başlatabilirsiniz dediler. Sınıf zaten 10-15 kişilikti. Sıralar da büyük olduğundan çok rahat bi ortamdı. Fakat dışarıdan ses gelebileceğini söyleyip camları kapattırdıklarında içerisi cehennem sıcağına döndü ve bütün sınav boyunca elimde selpakla alnımı silmek zorunda kaldım. Derken, 'listening' sınavı için gözetmenimiz yönergeleri, kuralları falan okudu. Kopya çekmeyin gibi uyarılardan sonra(hepsini İngilizce diyor tabi, çünkü sınıfta yabancılar da var) listening kitapçıkları dağıtıldı.
Bu bölümde 40 soru var. Gözetmen listening parçasını açıyor ve sınav sonuna kadar durdurmak,tekrar dinlemek veya bu sürede tuvalete gitmek veya gözetmene bişeyler sormak yasak. 30 dakika boyunca soruları cevaplıyorsunuz, son 10 dakikada da cevaplarınızı cevap formuna yazmanız için süre veriyorlar. Daha sonra listening kitapçığı toplanıyor ve readingler dağıtılıyor. Açıkçası sınava başlarken en az zorlanacağım bölümün reading olacağını düşünmüştüm ama sınav başladığında bunun böyle olmadığını gördüm. Lisedeki yazılılarımıza hakkaten hiç benzemiyor bu bölüm. 40 soru 60 dakika ve bu sınavda cevap formuna doldurmak için extra süre verilmiyor. Yaptıkça dolduruyorsunuz. Kitapçığı açtığınızda sayfalarca yazıyla karşılaşıyorsunuz ilk önce. daha sonra arkayı çevirdiğinizde bu kadar yazı için 10 soru verildiğini görüyorsunuz. İlk başta paragrafların tamamını okuyup cevaplamaya çalışırsam sürenin yetmeyeceğine kendimi ikna ettikten sonra sorular üzerinden cevapları bulmaya yöneldim. Aklımdan 'keşke sayfanın sağ üst köşesinde Ctrl+f yazdığımda açılan bi arama çubuğu çıksa' diye geçirdim ama sonra kafamı toplayıp sınava döndüm. Hele bir soruda istenen bilgiyi paragrafta rastgele gördüğümden emin olmama rağmen 2. aramamda bulamadım. Bütün yazıyı 4-5 defa gözden geçirdim ama olmayınca olmuyor. Sallamak zorunda kaldım.Sınavın en stresli bölümü sanırsam 'reading'.. Çünkü zaman sıkıntısı var. Sınavın başında 'yanlışlar doğruyu götürmediğinden boş bırakmayın, sallayın' demelerine rağmen reading bölümünde 3-4 tane boş bıraktım. Çünkü sallasam aşırı fantastik olacaktı.. Sonra kitapçıkları ve cevap kağıdını (listening ve reading'in cevap kağıdı ortak, arkalı önlü) topladılar. Ve en iyi yaptığım bölüm olan 'writing'in kitapçıklarını dağıttılar. Bu bölümde 2 tane Task var.(Akademik modülde böyle ama General'da nasıl bilmiyorum) Task1'de en az 150 kelime, Task 2'e en az 250 kelime yazmalısınız. Bu bölüm de 1 saat ve Task 1'e 20 dakika ve Task 2'ye 40 dakika ayırmanız tavsiye ediliyor. Çünkü Task 2 daha uzun ve puan olarak Task 1'in 2 katı getiri sağlıyor. Task 1'de 2 tane grafik verilmişti. Biri 1985 yılında insanların katıldığı kurslar(Aşçılık, müzik, yabancı dil vs..), diğeri de günümüzde (2013) katılınan kurslar. Bu bölümde bizden istenen, grafiği hiç görmeyen bi adama, grafiği çizdirebilecek kadar bilgi vermek. Yani kısacası grafiği özetlemek. Burada grafiği yorumlamak extradan puan getirmiyor. Hatta puan götürebilir bile. Mesela 'Aşçılık kursuna katılım 1985'ten günümüze %2 artmış.' demeniz yeterli. Arkasından 'Bunun sebebi günümüzdeki sosyoekonomik' vs. vs.' derseniz puanınız gidebilir. Sınavı okuyan adam 150 kelimeyi doldurmak için gereksiz şeyler yazdığınızı düşünürse de puan gider. O yüzden bu bölümde sadece görünen şeyleri nesnel bir anlatımla yazıyoruz. Ben de böyle böyle yüzdeleri yazıp günümüzle arasındaki farkı karşılaştırdıktan sonra kelimeleri saydım ve 149 çıktı. Hemen yazdığım bir 'doesn't' kelimesini 'does not' yaptım ve sorun çözüldü Sonra tam 20 dakikanın sonunda Task 2'ye geçtim. Burada aynı lisedeki kompozisyon sınavları gibi 1-2 cümle veriliyor ve kompozisyon tarzı bişeyler yazmanız gerekiyor. Tek fark İngilizce olması.. Bana gelen konu şuydu: 'Günümüzde birçok insan 'junk food' yani abur cubur tüketiyor. Bunun sağlıksız olduğu biliniyor ve bazı araştırmacılar bu 'junk food' probleminin insanları eğiterek çözülünebileceğini düşünüyor, bazılarıysa bunun eğitimle ilgisinin olmadığını düşünüyor. Bu konuyla ilgili fikirleriniz neler? Sizce bu problem eğitimle çözülebilir mi? Bununla ilgili bir yazı yazınız.' Yazmaya başladığımda aklıma pek bir şey gelmedi ve 250 kelimeyi dolduramayacağımı düşündüm. Sonra hiç olmazsa bi giriş bölümü yazayım da gelişme de sonradan gelir aklıma dedim ve daha sabahleyin okuduğum örnek yazının iskeletini kullanarak bişeyler yazmaya başladım. Annemin sınav salonunun dışında okuduğu 'Ayetel Kürsi'ler sayesinde elim açıldı ve son tempo yazmaya başladım . Bu problemin çözümünün insanların elinde olmadığını, çünkü insanların her öğlen yemek yemek için evlerine gidemeyeceğini, illaki dışarıda fast food veya junk food tarzı bişeyler yemek zorunda olduklarını ve globalleşen dünyanın bunu zorunlu hale getirdiğini anlattım. Sonra da dünyayı dev bir fabrikaya benzettim ve bu fabrikanın en önemli bölümünün yiyecek bölümü olduğunu anlattım. İnsanlar arabalar olmadan da yaşayabilir ama yemek olmadan yaşayamaz dedim. 'A man has to eat in order to survive' gibi yapılar kullandım Böyle cümlelerin çok puan getirdiğini okumuştum internette Sonra fabrikaların artık bi düzen tutturduğunu ve ne olursa olsun karlarından(profit) vazgeçmeyeceklerini açıkladım. 'Hatta ürettikleri ürünlerin insanların sağlığına zarar vereceklerini bilseler bile.. Ki biliyorlar da..' 'Even if they knew that their products are gonna damage peoples health.. Which they do..' Bu cümle favori cümlem oldu. Hem anlam bakımından hem de kullandığım kalıplar bakımından. Birinci cümleyle 2. cümlenin zamanları tam uyuşmasa da izlediğim dizilerden, tecrübelerimden vs. 'which they do'nun bu gibi yerlerde kullanıldığını bildiğim için yazmakta tereddüt etmedim. Yanlış olsa bile sınavı okuyan kişi 'bu adam bişeyler biliyor' deyip extra puan verebilir.. Sonuç olarak 250 kelime yazamayacağımı düşündüğüm konuda 350 kelimeye yakın yazı yazdım. Her ne kadar uzun paragraf yazmak puanda aşırı bir fark yaratmasa da yazdığım şeyler dandik değildi..Dolayısıyla bu bölümden çok umutluyum. Sonra 5-10 dakka kala yazımı bitirdiğimde kitapçığı kapattım ve sınavın bitmesini bekledim. Sınav bittiğinde de kitapçıkları topladılar ve saldılar bizi. Sınavda beni tek endişelendiren şey dağıttıkları adres formu oldu. Ielts formunda 30 defa yazdığım adrese rağmen tekrar adres yazmamızı istediler. Ben de Ankara'da yeni taşındığım evin adresini tam bilmediğimden'Bilkent Öğrenci işleri' yazayım diye düşündüm. Gözetmene sorduğumda olmaz demedi ama 'tam bildiğin bi adresi yaz bence' dedi. Ben de Kayseri'deki anneannemlerin adresini yazdım ama bu duruma sinir oldum. Çünkü bi tane sınav sonucunu ücretsiz gönderiyorlar ve bi formda Ankara yazıyor, diğerinde Kayseri' Bi de Bilkent'e gitmesi lazım sonucun, çünkü elden verilen belgeyi kabul etmiyorlarmış. İlla British Counsil'dan gelecekmiş. Onun adresini de Ielts formuna yazmıştık 'gönderilmesini istediğiniz okul veya kurum' bölümünde ama şimdi hangi birine gönderecekler anlamadım..
Neyse, bir gün sonra yine aynı TED Üniversitesinde ve hatta aynı katta, belki de aynı sınıfta(tam hatırlamıyorum) konuşma sınavına gittim. Saat 14.20'de idi sınavım ve 13.30 gibi evden çıktık. Gittiğimizde 2'ye 10 vardı sanırsam ve yarım saat beklerim diye düşünüyordum.. Fakat benden önceki daha gelmemişti heralde, asansörden indim ve adama adımı söyleyince baktı listeye ve içerdeki çıkınca sen gireceksin dedi. Bi-kaç dakkaya içerden bi kız çıktı ve adam beni içeri gönderdi. Sınava yaklaşık yarım saat erken girdiğim için mutluydum ama kendimi hazırlayacak vaktim olmadığından heyecanlıydım da. İçeride çok yaşlı, eli yüzü kırış kırış olmuş bi bayan vardı. Bu yaşa kadar gelip de hala sağlıklı bir şekilde çalışabiliyorsa kesin yabancıdır dedim içimden. Sonra listeye bakıp ismimi telaffuz edince Türk oluğunu anladım. Ama İngilizcesi de ana dili gibiydi. Aynı youtubeda izlediğim örnek sınavlar gibi kimliğimi istedi. Verdim, baktı. Sonra ses kaydedici bir cihazı açtı ve masaya koydu. Kendimi yabancı bir filmin içindeymişim gibi hissettim. Bu sınav da 3 bölümden oluşuyor. Bölümler çok keskin bi şekilde birbirinden ayrılmasa da gözetmen bu bölümlere göre soru soruyor. Hazırlanırken bunlara dikkat etmek lazım. Ben çok fazla hazırlanmadığım için hangi konunun hangi bölümde sorulduğunu tam bilmiyorum.
Ama benim sınavımın şöyleydi(sırasından pek emin değilim, çünkü heyecanlıydım, tam hatırlamıyorum ama sorulan şeyleri net olarak hatırlıyorum):
İlk önce tam ismimi sordu. Sonra nerelisin dedi. Şimdi Türkiye desem belli zaten dedim, en iyisi Kayseri deyim dedim. Sonra 'I am from Kayseri/Turkey' diyerek orta yolu buldum. Bundan sonra ise genel sorular sormaya başladı. Apartmanda mı oturuyorsun? Niye apartmanda oturuyorsun, yakın bi zamanda taşınmayı düşünüyor musun, ağaçlara tırmanmayı sever misin, resim dersi aldın mı, gibi şeyler(Bu soruların hangi sırayla sorulduğunu tam hatırlamıyorum, bazıları sınavın sonunda da sorulmuş olabilir :S). Sonra kitap okumaktan açtı konuyu. 'Kitap okuma alışkanlığının genelde insanlar yaşlanınca kazanıldığı söyleniyor. Sence de böyle mi?' gibi sorulara cevap verdim. Sonra küçük çocuklara kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılmalı diye sordu ve burada şovuma başladım. Dedim ki: Ülkemde insanların büyük bi kısmı kitaplara verilen parayı israf olarak görüyorlar ve her şeye para ayırırken buna ayırmıyorlar. Kendileri de kitap okumadıkları için çocuklara bu konuda örnek olamıyorlar. Çocuklara kitaplar sevdirilmeli. Anneleri onlara masallar okumalı gibi şeyler söyledim. Sonra hızımı alamadım ve ana sınıfı eğitiminden bahsettim. Sonra bayan sordu: Sence anasınıfı eğitimi çocuklara okuma alışkanlığı kazandırabilir mi? Ben de favori cevabımı verdim: 'Well, no. Because obviously they can't read at that age. Because their brains hadn't developed enough.' Tabi ki buraya yazdığım gibi rahat bi şekilde konuşamadım. Bazen uzun duraksamalar yaşadım doğru kelimeleri bulmak için. Sonuçta akıcılık da önemli puanlamada.. Sonra 'Sana bir konu vereceğim ve bu konu hakkında 1 dakika düşünmene müsade edeceğim.Not almak için kağıt kalem kullanabilirsin. Sonra bu konu hakkında bana bilgi vereceksin.' gibi bişeyler söyledi. 'Do you understand' dediğinde 'yeah' deyip kafamı salladım. Bir tane kitapçıktan açılmış olan bir sayfayı önüme koydu ve benim konunun yazılı olduğu yeri eliyle gösterdi. Sonra önündeki saat-hesap makinesi karışımı aletten süreyi başlattı. Soru şuydu:
-Son zamanlarda okuduğun bir kitap var mı? Konusu ne? (Ana soru)
-Bu kitabı sana kim tavsiye etti? (Yardımcı soru)
-Tavsiye ettiyse niye etti? (Yardımcı soru)
- Birkaç tane yardımcı soru daha vardı ama hatırlamıyorum..
Açıkçası daha güzel bi soru bekliyordum.. YGS-LYS'den dolayı uzun süredir kitap okumuyordum. Sonunda en iyi bildiğim kitap hakkında bişeyler sallamaya karar verdim. Sonuçta yalan olduğunu nerden bilecek değil mi? Süre dolunca'Game of Thrones' diye cevap verdim. Halbuki bunun üstüne serinin 2. ve 3. kitaplarını da okumuştum ama İngilizce isimlerini ilk başta çıkaramadığımdan karıştırmadım(Sonra hatırladım). Sonra kitabın konusundan bahsettim. Kitabı bana kimse tavsiye etmemesine rağmen ablam tavsiye etti dedim. 'Neden' sorusuna ise yanıt olarak televizyon dizisini gösterdim. Televizyonda görmüş, çok beğenmiş, sonra da kitabı okumuş, işte sonra bana tavsiye etti dedim. Halbuki ablamdan değil kendimden bahsediyordum . Sonra tıkandım ve süre dolmadan konuşmayı durdurdum. Bir 5 saniye falan ığğğğğ dedikten sonra bayan devreye girdi ve yazarın başka kitaplarını okudun mu dedi. Diğer kitaplarından da ismini söyledim ve bişeyler daha söylüyordum ki bayan kronometresine bakıp beni durdurdu. Sonra yazarlıkla ilgili karşılıklı sohbet başlattı. Sınavın son bölümü sohbet(ikili konuşma) becerisi sanırsam. Yani ilk önce sana bir soru soruyor, senin verdiğin cevap üzerinden de bir soru soruyor ve zincirleme olarak bi konu hakkında konuşuyorsunuz. 'İyi bir yazar olmak için ne yapmak gerekir?' dedi. Yazacağı konuyu iyi seçmelidir ve yazacağı coğrafya da önemlidir tabi dedim. O coğrafyanın problemlerini konu almalı ve kendinden önceki yazarları da okumalıdır dedim. 'Neden kendinden önceki yazarları okumaları gerektiğini düşünüyorsun?' dedi. Yazarların sıfırdan başlamalarının kötü olacağını, kendilerinden önceki yazarların bazı teknikler tutturduğunu ve insanların bunları beğendiğini, dolayısıyla yeni yazarların da bu tekniğin üzerine bir şeyler koyması gerektiğini 'ıkınarak' söylemeye çalıştım . Sonra da bazı yazarların kendi zamanında değerinin bilinmediğini, öldükten sonra kitaplarının okunduğunu söyledi. Ben de bunun, bazı yazarların kendi zamanından ötesini düşünebilmeleri ile açıklanabileceğini söyledim. 'They can think further their time.' olarak söyledim ama böyle bir kullanım var mı bilmiyorum.. Aklımda kalmış. Yine bu konu hakkında 1 dakka falan bişeyler söylemeye çalıştım ama tam hatırlamıyorum. Sonra sınav bitti. Nasıl bitti, en son hangi soruyu sordu hatırlamıyorum. Hatta bayan en son yüzünü benden masaya çevirip kağıtlarla ilgilenmeye başlamasa bittiğini anlamayacaktım Emin olmak için 'Can I go now?' dedim ve o da hafif bir tebessümle kapıyı göstererek 'Yes' dedi. Dışarı çıktım. Dışarıda bana iğne olmaya gelmiş çocuklar gibi bakan 2-3 aday gördüm. Ve sınav bitti..
Orijinal Konu: IELTS Tecrübem | "I Want to Put a Ding in the Universe"
Not: Yazı uzun ama ilgilenenlere faydalı olacağını düşünüyorum..
Bilkent Üniversitesini kazanmamla birlikte hazırlık atlama telaşları başlamıştı. Ben sadece Bilkent'in kendi yaptığı COPE sınavı ile hazırlık atlandığını düşünürken annem, arkadaşlarının çocuklarının da bilkenti kazandığını ve ielts diye bi sınava hazırlandıklarını söyledi. Ben de neymiş bu ielts diye araştırmaya başladım tabi. İlk olarak bilkentin bu sınavı onayladığını teyit ettim araştırmalarım sonucu. Sonra da hazırlık atlamak için 2. bir şans olarak bu sınava kayıt olmaya karar verdim. Sınav ücreti olarak ÖSYM sınavları gibi 50-60 lira bişey beklerken 375 lira gibi bir ücretle karşılaştım. Sonra girsem mi girmesem mi derken ücreti yatırdım ve British Counsil aracılığıyla sınava başvurdum. Sınav sonucunun üniversite başlamadan yetişmesi için 17 Ağustos'a başvurdum. Başvurum onaylanmasına rağmen 4-5 gün boyunca elime bir mail ulaşmadı ve haliyle endişelenmeye başladım. Sonunda aday numaramın yazılı olduğu bir mail aldım ve roadtoielts.com sitesine bir aylık ücretsiz bir hesap verdiler çalışmam için. Halbuki sınava 10-15 gün vardı. Mailde sınav yerlerinin açıklanacağı bi link de verilmişti. Sınavdan 3-4 gün öncesine kadar yerler de açıklanmadı. Fakat sonunda Ted Üniversitesi'nde girdiğimi öğrendim.
Sınav günü geldi çattı ve son güne attığım çalışmalarıma başladım. Sınav 9.00'da idi fakat 8.15'te kimlik kontrolleri için orada olmak gerekiyordu. Ben de 7 gibi kalktım ve kahvaltıdan sonra saat 8'e yaklaşıyordu. Hemen açtım bilgisayarı ve roadtoielts sitesinden indirdiğim 'writing' örneklerine baktım. Giriş gelişme sonuç paragraflarına nasıl başlandığını zihnime yazdıktan sonra annem babamla gittik ted üniversitesine. 8.15 gibi oralardaydık. Ben aslında kimlikten dolayı biraz kaygılıydım. Çünkü internet sitelerinde 2 tane kimlik getirmenin zorunlu olduğu yazıyordu. Yani normal kimliğin yanında süresi geçmemiş pasaport veya ehliyet getirilmeli yazıyordu. Benim pasaportun süresi geçmişti ve ehliyetim yoktu. Bunlara alternatif olarak ikametgah belgesinin de geçerli olduğu yazıyordu. İkametgah almıştım ama yine de kaygılıydım sınava almazlarsa diye.. Kimlik kontrollerine başladıklarında elimdeki poşet dosyadan belgelerimi tek tek çıkarmaya başladım. İlk önce 4 sayfalık ielts formunu verdim. Daha sonra kimliği uzattım ve fotoğrafımı verdim. Bayan şaşırdı tabi kendisi söylemeden bunları yaptığımı görünce. Sonra 'benim pasaportum ve ehliyetim yok ama ikametgah' derken sözümü kesti ve gerek yok zaten dedi. Yanındaki diğer adam da sadece şüpheli durumlarda istiyoruz dedi. İçimden bir Ohh çektim ve belgelerimi onaylattıktan sonra fotoğraf sırasına girdim. Sıra bana geldiğinde adama kimliği verdim ve fotoğrafımı çekti. Bu fotoğrafın sonuç belgesi üzerinde olacağını söyledi. Sonra sınıfımı buldum ve sırama geçtim. Bi 5-10 dakka sonra herkes yerine yerleştiğinde koridordan sınavı başlatabilirsiniz dediler. Sınıf zaten 10-15 kişilikti. Sıralar da büyük olduğundan çok rahat bi ortamdı. Fakat dışarıdan ses gelebileceğini söyleyip camları kapattırdıklarında içerisi cehennem sıcağına döndü ve bütün sınav boyunca elimde selpakla alnımı silmek zorunda kaldım. Derken, 'listening' sınavı için gözetmenimiz yönergeleri, kuralları falan okudu. Kopya çekmeyin gibi uyarılardan sonra(hepsini İngilizce diyor tabi, çünkü sınıfta yabancılar da var) listening kitapçıkları dağıtıldı.
Bu bölümde 40 soru var. Gözetmen listening parçasını açıyor ve sınav sonuna kadar durdurmak,tekrar dinlemek veya bu sürede tuvalete gitmek veya gözetmene bişeyler sormak yasak. 30 dakika boyunca soruları cevaplıyorsunuz, son 10 dakikada da cevaplarınızı cevap formuna yazmanız için süre veriyorlar. Daha sonra listening kitapçığı toplanıyor ve readingler dağıtılıyor. Açıkçası sınava başlarken en az zorlanacağım bölümün reading olacağını düşünmüştüm ama sınav başladığında bunun böyle olmadığını gördüm. Lisedeki yazılılarımıza hakkaten hiç benzemiyor bu bölüm. 40 soru 60 dakika ve bu sınavda cevap formuna doldurmak için extra süre verilmiyor. Yaptıkça dolduruyorsunuz. Kitapçığı açtığınızda sayfalarca yazıyla karşılaşıyorsunuz ilk önce. daha sonra arkayı çevirdiğinizde bu kadar yazı için 10 soru verildiğini görüyorsunuz. İlk başta paragrafların tamamını okuyup cevaplamaya çalışırsam sürenin yetmeyeceğine kendimi ikna ettikten sonra sorular üzerinden cevapları bulmaya yöneldim. Aklımdan 'keşke sayfanın sağ üst köşesinde Ctrl+f yazdığımda açılan bi arama çubuğu çıksa' diye geçirdim ama sonra kafamı toplayıp sınava döndüm. Hele bir soruda istenen bilgiyi paragrafta rastgele gördüğümden emin olmama rağmen 2. aramamda bulamadım. Bütün yazıyı 4-5 defa gözden geçirdim ama olmayınca olmuyor. Sallamak zorunda kaldım.Sınavın en stresli bölümü sanırsam 'reading'.. Çünkü zaman sıkıntısı var. Sınavın başında 'yanlışlar doğruyu götürmediğinden boş bırakmayın, sallayın' demelerine rağmen reading bölümünde 3-4 tane boş bıraktım. Çünkü sallasam aşırı fantastik olacaktı.. Sonra kitapçıkları ve cevap kağıdını (listening ve reading'in cevap kağıdı ortak, arkalı önlü) topladılar. Ve en iyi yaptığım bölüm olan 'writing'in kitapçıklarını dağıttılar. Bu bölümde 2 tane Task var.(Akademik modülde böyle ama General'da nasıl bilmiyorum) Task1'de en az 150 kelime, Task 2'e en az 250 kelime yazmalısınız. Bu bölüm de 1 saat ve Task 1'e 20 dakika ve Task 2'ye 40 dakika ayırmanız tavsiye ediliyor. Çünkü Task 2 daha uzun ve puan olarak Task 1'in 2 katı getiri sağlıyor. Task 1'de 2 tane grafik verilmişti. Biri 1985 yılında insanların katıldığı kurslar(Aşçılık, müzik, yabancı dil vs..), diğeri de günümüzde (2013) katılınan kurslar. Bu bölümde bizden istenen, grafiği hiç görmeyen bi adama, grafiği çizdirebilecek kadar bilgi vermek. Yani kısacası grafiği özetlemek. Burada grafiği yorumlamak extradan puan getirmiyor. Hatta puan götürebilir bile. Mesela 'Aşçılık kursuna katılım 1985'ten günümüze %2 artmış.' demeniz yeterli. Arkasından 'Bunun sebebi günümüzdeki sosyoekonomik' vs. vs.' derseniz puanınız gidebilir. Sınavı okuyan adam 150 kelimeyi doldurmak için gereksiz şeyler yazdığınızı düşünürse de puan gider. O yüzden bu bölümde sadece görünen şeyleri nesnel bir anlatımla yazıyoruz. Ben de böyle böyle yüzdeleri yazıp günümüzle arasındaki farkı karşılaştırdıktan sonra kelimeleri saydım ve 149 çıktı. Hemen yazdığım bir 'doesn't' kelimesini 'does not' yaptım ve sorun çözüldü Sonra tam 20 dakikanın sonunda Task 2'ye geçtim. Burada aynı lisedeki kompozisyon sınavları gibi 1-2 cümle veriliyor ve kompozisyon tarzı bişeyler yazmanız gerekiyor. Tek fark İngilizce olması.. Bana gelen konu şuydu: 'Günümüzde birçok insan 'junk food' yani abur cubur tüketiyor. Bunun sağlıksız olduğu biliniyor ve bazı araştırmacılar bu 'junk food' probleminin insanları eğiterek çözülünebileceğini düşünüyor, bazılarıysa bunun eğitimle ilgisinin olmadığını düşünüyor. Bu konuyla ilgili fikirleriniz neler? Sizce bu problem eğitimle çözülebilir mi? Bununla ilgili bir yazı yazınız.' Yazmaya başladığımda aklıma pek bir şey gelmedi ve 250 kelimeyi dolduramayacağımı düşündüm. Sonra hiç olmazsa bi giriş bölümü yazayım da gelişme de sonradan gelir aklıma dedim ve daha sabahleyin okuduğum örnek yazının iskeletini kullanarak bişeyler yazmaya başladım. Annemin sınav salonunun dışında okuduğu 'Ayetel Kürsi'ler sayesinde elim açıldı ve son tempo yazmaya başladım . Bu problemin çözümünün insanların elinde olmadığını, çünkü insanların her öğlen yemek yemek için evlerine gidemeyeceğini, illaki dışarıda fast food veya junk food tarzı bişeyler yemek zorunda olduklarını ve globalleşen dünyanın bunu zorunlu hale getirdiğini anlattım. Sonra da dünyayı dev bir fabrikaya benzettim ve bu fabrikanın en önemli bölümünün yiyecek bölümü olduğunu anlattım. İnsanlar arabalar olmadan da yaşayabilir ama yemek olmadan yaşayamaz dedim. 'A man has to eat in order to survive' gibi yapılar kullandım Böyle cümlelerin çok puan getirdiğini okumuştum internette Sonra fabrikaların artık bi düzen tutturduğunu ve ne olursa olsun karlarından(profit) vazgeçmeyeceklerini açıkladım. 'Hatta ürettikleri ürünlerin insanların sağlığına zarar vereceklerini bilseler bile.. Ki biliyorlar da..' 'Even if they knew that their products are gonna damage peoples health.. Which they do..' Bu cümle favori cümlem oldu. Hem anlam bakımından hem de kullandığım kalıplar bakımından. Birinci cümleyle 2. cümlenin zamanları tam uyuşmasa da izlediğim dizilerden, tecrübelerimden vs. 'which they do'nun bu gibi yerlerde kullanıldığını bildiğim için yazmakta tereddüt etmedim. Yanlış olsa bile sınavı okuyan kişi 'bu adam bişeyler biliyor' deyip extra puan verebilir.. Sonuç olarak 250 kelime yazamayacağımı düşündüğüm konuda 350 kelimeye yakın yazı yazdım. Her ne kadar uzun paragraf yazmak puanda aşırı bir fark yaratmasa da yazdığım şeyler dandik değildi..Dolayısıyla bu bölümden çok umutluyum. Sonra 5-10 dakka kala yazımı bitirdiğimde kitapçığı kapattım ve sınavın bitmesini bekledim. Sınav bittiğinde de kitapçıkları topladılar ve saldılar bizi. Sınavda beni tek endişelendiren şey dağıttıkları adres formu oldu. Ielts formunda 30 defa yazdığım adrese rağmen tekrar adres yazmamızı istediler. Ben de Ankara'da yeni taşındığım evin adresini tam bilmediğimden'Bilkent Öğrenci işleri' yazayım diye düşündüm. Gözetmene sorduğumda olmaz demedi ama 'tam bildiğin bi adresi yaz bence' dedi. Ben de Kayseri'deki anneannemlerin adresini yazdım ama bu duruma sinir oldum. Çünkü bi tane sınav sonucunu ücretsiz gönderiyorlar ve bi formda Ankara yazıyor, diğerinde Kayseri' Bi de Bilkent'e gitmesi lazım sonucun, çünkü elden verilen belgeyi kabul etmiyorlarmış. İlla British Counsil'dan gelecekmiş. Onun adresini de Ielts formuna yazmıştık 'gönderilmesini istediğiniz okul veya kurum' bölümünde ama şimdi hangi birine gönderecekler anlamadım..
Neyse, bir gün sonra yine aynı TED Üniversitesinde ve hatta aynı katta, belki de aynı sınıfta(tam hatırlamıyorum) konuşma sınavına gittim. Saat 14.20'de idi sınavım ve 13.30 gibi evden çıktık. Gittiğimizde 2'ye 10 vardı sanırsam ve yarım saat beklerim diye düşünüyordum.. Fakat benden önceki daha gelmemişti heralde, asansörden indim ve adama adımı söyleyince baktı listeye ve içerdeki çıkınca sen gireceksin dedi. Bi-kaç dakkaya içerden bi kız çıktı ve adam beni içeri gönderdi. Sınava yaklaşık yarım saat erken girdiğim için mutluydum ama kendimi hazırlayacak vaktim olmadığından heyecanlıydım da. İçeride çok yaşlı, eli yüzü kırış kırış olmuş bi bayan vardı. Bu yaşa kadar gelip de hala sağlıklı bir şekilde çalışabiliyorsa kesin yabancıdır dedim içimden. Sonra listeye bakıp ismimi telaffuz edince Türk oluğunu anladım. Ama İngilizcesi de ana dili gibiydi. Aynı youtubeda izlediğim örnek sınavlar gibi kimliğimi istedi. Verdim, baktı. Sonra ses kaydedici bir cihazı açtı ve masaya koydu. Kendimi yabancı bir filmin içindeymişim gibi hissettim. Bu sınav da 3 bölümden oluşuyor. Bölümler çok keskin bi şekilde birbirinden ayrılmasa da gözetmen bu bölümlere göre soru soruyor. Hazırlanırken bunlara dikkat etmek lazım. Ben çok fazla hazırlanmadığım için hangi konunun hangi bölümde sorulduğunu tam bilmiyorum.
Ama benim sınavımın şöyleydi(sırasından pek emin değilim, çünkü heyecanlıydım, tam hatırlamıyorum ama sorulan şeyleri net olarak hatırlıyorum):
İlk önce tam ismimi sordu. Sonra nerelisin dedi. Şimdi Türkiye desem belli zaten dedim, en iyisi Kayseri deyim dedim. Sonra 'I am from Kayseri/Turkey' diyerek orta yolu buldum. Bundan sonra ise genel sorular sormaya başladı. Apartmanda mı oturuyorsun? Niye apartmanda oturuyorsun, yakın bi zamanda taşınmayı düşünüyor musun, ağaçlara tırmanmayı sever misin, resim dersi aldın mı, gibi şeyler(Bu soruların hangi sırayla sorulduğunu tam hatırlamıyorum, bazıları sınavın sonunda da sorulmuş olabilir :S). Sonra kitap okumaktan açtı konuyu. 'Kitap okuma alışkanlığının genelde insanlar yaşlanınca kazanıldığı söyleniyor. Sence de böyle mi?' gibi sorulara cevap verdim. Sonra küçük çocuklara kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılmalı diye sordu ve burada şovuma başladım. Dedim ki: Ülkemde insanların büyük bi kısmı kitaplara verilen parayı israf olarak görüyorlar ve her şeye para ayırırken buna ayırmıyorlar. Kendileri de kitap okumadıkları için çocuklara bu konuda örnek olamıyorlar. Çocuklara kitaplar sevdirilmeli. Anneleri onlara masallar okumalı gibi şeyler söyledim. Sonra hızımı alamadım ve ana sınıfı eğitiminden bahsettim. Sonra bayan sordu: Sence anasınıfı eğitimi çocuklara okuma alışkanlığı kazandırabilir mi? Ben de favori cevabımı verdim: 'Well, no. Because obviously they can't read at that age. Because their brains hadn't developed enough.' Tabi ki buraya yazdığım gibi rahat bi şekilde konuşamadım. Bazen uzun duraksamalar yaşadım doğru kelimeleri bulmak için. Sonuçta akıcılık da önemli puanlamada.. Sonra 'Sana bir konu vereceğim ve bu konu hakkında 1 dakika düşünmene müsade edeceğim.Not almak için kağıt kalem kullanabilirsin. Sonra bu konu hakkında bana bilgi vereceksin.' gibi bişeyler söyledi. 'Do you understand' dediğinde 'yeah' deyip kafamı salladım. Bir tane kitapçıktan açılmış olan bir sayfayı önüme koydu ve benim konunun yazılı olduğu yeri eliyle gösterdi. Sonra önündeki saat-hesap makinesi karışımı aletten süreyi başlattı. Soru şuydu:
-Son zamanlarda okuduğun bir kitap var mı? Konusu ne? (Ana soru)
-Bu kitabı sana kim tavsiye etti? (Yardımcı soru)
-Tavsiye ettiyse niye etti? (Yardımcı soru)
- Birkaç tane yardımcı soru daha vardı ama hatırlamıyorum..
Açıkçası daha güzel bi soru bekliyordum.. YGS-LYS'den dolayı uzun süredir kitap okumuyordum. Sonunda en iyi bildiğim kitap hakkında bişeyler sallamaya karar verdim. Sonuçta yalan olduğunu nerden bilecek değil mi? Süre dolunca'Game of Thrones' diye cevap verdim. Halbuki bunun üstüne serinin 2. ve 3. kitaplarını da okumuştum ama İngilizce isimlerini ilk başta çıkaramadığımdan karıştırmadım(Sonra hatırladım). Sonra kitabın konusundan bahsettim. Kitabı bana kimse tavsiye etmemesine rağmen ablam tavsiye etti dedim. 'Neden' sorusuna ise yanıt olarak televizyon dizisini gösterdim. Televizyonda görmüş, çok beğenmiş, sonra da kitabı okumuş, işte sonra bana tavsiye etti dedim. Halbuki ablamdan değil kendimden bahsediyordum . Sonra tıkandım ve süre dolmadan konuşmayı durdurdum. Bir 5 saniye falan ığğğğğ dedikten sonra bayan devreye girdi ve yazarın başka kitaplarını okudun mu dedi. Diğer kitaplarından da ismini söyledim ve bişeyler daha söylüyordum ki bayan kronometresine bakıp beni durdurdu. Sonra yazarlıkla ilgili karşılıklı sohbet başlattı. Sınavın son bölümü sohbet(ikili konuşma) becerisi sanırsam. Yani ilk önce sana bir soru soruyor, senin verdiğin cevap üzerinden de bir soru soruyor ve zincirleme olarak bi konu hakkında konuşuyorsunuz. 'İyi bir yazar olmak için ne yapmak gerekir?' dedi. Yazacağı konuyu iyi seçmelidir ve yazacağı coğrafya da önemlidir tabi dedim. O coğrafyanın problemlerini konu almalı ve kendinden önceki yazarları da okumalıdır dedim. 'Neden kendinden önceki yazarları okumaları gerektiğini düşünüyorsun?' dedi. Yazarların sıfırdan başlamalarının kötü olacağını, kendilerinden önceki yazarların bazı teknikler tutturduğunu ve insanların bunları beğendiğini, dolayısıyla yeni yazarların da bu tekniğin üzerine bir şeyler koyması gerektiğini 'ıkınarak' söylemeye çalıştım . Sonra da bazı yazarların kendi zamanında değerinin bilinmediğini, öldükten sonra kitaplarının okunduğunu söyledi. Ben de bunun, bazı yazarların kendi zamanından ötesini düşünebilmeleri ile açıklanabileceğini söyledim. 'They can think further their time.' olarak söyledim ama böyle bir kullanım var mı bilmiyorum.. Aklımda kalmış. Yine bu konu hakkında 1 dakka falan bişeyler söylemeye çalıştım ama tam hatırlamıyorum. Sonra sınav bitti. Nasıl bitti, en son hangi soruyu sordu hatırlamıyorum. Hatta bayan en son yüzünü benden masaya çevirip kağıtlarla ilgilenmeye başlamasa bittiğini anlamayacaktım Emin olmak için 'Can I go now?' dedim ve o da hafif bir tebessümle kapıyı göstererek 'Yes' dedi. Dışarı çıktım. Dışarıda bana iğne olmaya gelmiş çocuklar gibi bakan 2-3 aday gördüm. Ve sınav bitti..
Sonuçlar gelince burada paylaşacağım
Yorum yapmaktan çekinmeyin
Yorum yapmaktan çekinmeyin
Moderatör tarafında düzenlendi: