Araştırma Görevlisi Alımlarının Ön Değerlendirme Aşamasındaki Adaletsizlik ve Dengesizlik

m.ahmet

Öğrenci
Bence her hoca kendi öğrencisini yetiştirmeli. Usta çırak ilişkisi gibi. Ben lisanstayken çok iyi anlaştığım bir hocam vardı çok güzel işler yaptık evine bile gidiyordum. Onun yanında asistan olmayı çok istedim. Fakat üniversite hiç kadro açmadı. Akademisyenler sadece bilim adamı olmakla kalmıyor ayrıca kimi sorumlulukları olan bir memur oluyorlar. Bu grup içerisindeki uyumu önemli kılıyor. Sonra forumlarda okuyoruz mobbingleri, tükenmişlikleri, istifaları. Gerçekçi olalım. Akademiye girince akademisyenlikten daha çok memurluk yapıyorsun. En azından yrd doc olana kadar. Şu ales meseleside türkçe soruları en azından okuduğunu anlama kabiliyetini ölçerken matematik sosyal bilimler için tam bir saçmalık. Şu hızlı düşünme eyleminin mantıklı bir açıklaması var mı akademisyen için. Hani savaşta bir komutan mıyım yada kriz durumlarında gözlerin çevrildiği bir stratejist, danışman. Bilim yapmakla hızlı düşünme arasında bir bağ göremiyorum. Aziz sancarında dediği gibi bilim zeka işi değil gelenek işidir.
 

finduilas

Profesör
Akademisyenligi memurluk olarak gormeye devam ettigimiz surece her sey boyle oldugu yerde saymaya devam edecek zaten.

Sent from my SM-N920T using Tapatalk
 

m.ahmet

Öğrenci
Hocam kusura bakmayın ama ülkemizde durum böyle. Ben sadece gerçekleri söylüyorum. Bende isterim sadece bilimle uğraşmak belki herkesten çok isterim fakat atandığınız zaman bu olmuyor. Size kendi işinizden çok daha farklı iş yükü yükleniyor. Bu maalesef sizin elinizde değil.
 

finduilas

Profesör
Hocam kusura bakmayın ama ülkemizde durum böyle. Ben sadece gerçekleri söylüyorum. Bende isterim sadece bilimle uğraşmak belki herkesten çok isterim fakat atandığınız zaman bu olmuyor. Size kendi işinizden çok daha farklı iş yükü yükleniyor. Bu maalesef sizin elinizde değil.
Evet durum boyle diye oturup hic sesimizi cikarmadan dogru olmadigini dusundugumuz islere devam edelim haklisiniz. Boyle cok bekleriz gelisecegiz diye.

Sent from my SM-N920T using Tapatalk
 

m.ahmet

Öğrenci
Hocam iyi söylüyorsunuzda sazınız yok. Yarın akademisyen olduğunuz vakit işinizden ayrı görevlendirme alınca sesinizi çıkartırsınız. Oturmazsınız ve çokça gelişirsiniz.
 

Sofi

Öğrenci
Bence her hoca kendi öğrencisini yetiştirmeli. Usta çırak ilişkisi gibi. Ben lisanstayken çok iyi anlaştığım bir hocam vardı çok güzel işler yaptık evine bile gidiyordum. Onun yanında asistan olmayı çok istedim. Fakat üniversite hiç kadro açmadı. Akademisyenler sadece bilim adamı olmakla kalmıyor ayrıca kimi sorumlulukları olan bir memur oluyorlar. Bu grup içerisindeki uyumu önemli kılıyor. Sonra forumlarda okuyoruz mobbingleri, tükenmişlikleri, istifaları. Gerçekçi olalım. Akademiye girince akademisyenlikten daha çok memurluk yapıyorsun. En azından yrd doc olana kadar. Şu ales meseleside türkçe soruları en azından okuduğunu anlama kabiliyetini ölçerken matematik sosyal bilimler için tam bir saçmalık. Şu hızlı düşünme eyleminin mantıklı bir açıklaması var mı akademisyen için. Hani savaşta bir komutan mıyım yada kriz durumlarında gözlerin çevrildiği bir stratejist, danışman. Bilim yapmakla hızlı düşünme arasında bir bağ göremiyorum. Aziz sancarında dediği gibi bilim zeka işi değil gelenek işidir.

Her öğretmen kendi öğrencisini alma derdinde zaten hocam merak etmeyin :D Ayrıca çalışma yapacağım adamı tanımam gerek, yabancı istemem şımarıklığını da hiç anlamış değilim. Ya adamla akraba ol demiyoruz, bilimsel çalışma ve birtakım bürokratik çalışmalar yapacaksın hepsi bu. Yabancı istemem diyen adamlar zaten odasında bilimsel çalışma değil dedikodu yapan insanlardır. Bu son derece amatör bir davranış ki hepsi de amatör.

Ayrıca sizi bu genel değerlendirmeden ayrı tutuyorum m. ahmet hocam, sizin ve hocanızın çalışmalarını ve şahsi ilişkinizi bilemem muhtemelen resmi ve seviyeliydiniz ki bu sebeple kadro açılmamış. Müthiş bir samimiyet olsa zaten o kadro kendiliğinden gelirdi.
 
Son düzenleme:

m.ahmet

Öğrenci
Hocam eğer bir hoca öğrencisiyle dedikodu yapıyor, bilim yapamıyorsa bu sistemin amatörlüğünden değil kişilerin amatörlüğündendir. Keşke her hoca sizin dediğiniz gibi öğrencisini alabilse. Ama öyle olmuyor. Bürokrasi akademiye ağır basıyor. Devletin iyi yerlerinde dayısı olan, rektör tanıdığı olan kişiye kadro açtırıyor yada açılan kadroyu dolduruyor. Emin olun en az laf hocalara düşüyor.
 

Sofi

Öğrenci
Hocam eğer bir hoca öğrencisiyle dedikodu yapıyor, bilim yapamıyorsa bu sistemin amatörlüğünden değil kişilerin amatörlüğündendir. Keşke her hoca sizin dediğiniz gibi öğrencisini alabilse. Ama öyle olmuyor. Bürokrasi akademiye ağır basıyor. Devletin iyi yerlerinde dayısı olan, rektör tanıdığı olan kişiye kadro açtırıyor yada açılan kadroyu dolduruyor. Emin olun en az laf hocalara düşüyor.

Eğer sistem amatör kişilere bırakılmışsa sistem de amatördür. Sağlam bir sistemde kesinlikle amatör bir yasa ya da kişi barınamaz. Ben kesinlikle tanıdık olsun bizim olsun zihniyetinden yana değilim. Farklı bir insan farklı bir zihin, kültür demektir ve farklı insan tanımak daha çok ufuk açacaktır. Bu arada başlık amacından saptı bu sebeple bu konuyu burada kapatmakla birlikte şuan Ales+alan sınavı+merkezi yerleştirmenin tüm sorunları biraz da olsa çözebileceği kanaatindeyim. :)

Son olarak zaten hocaların bölüme gelecek akademisyen hakkında söz sahibi olmalarına gerek yok, olmamalılar; çünkü onlar lisans ve lisansüstü ders verip akademik çalışma yapan kişilerdir, işveren değil.
 
Son düzenleme:

m.ahmet

Öğrenci
Eğer sistem amatör kişilere bırakılmışsa sistem de amatördür. Sağlam bir sistemde kesinlikle amatör bir yasa ya da kişi barınamaz. Ben kesinlikle tanıdık olsun bizim olsun zihniyetinden yana değilim. Farklı bir insan farklı bir zihin, kültür demektir ve farklı insan tanımak daha çok ufuk açacaktır. Bu arada başlık amacından saptı bu sebeple bu konuyu burada kapatmakla birlikte şuan Ales+alan sınavı+merkezi yerleştirmenin tüm sorunları biraz da olsa çözebileceği kanaatindeyim. :)

Son olarak zaten hocaların bölüme gelecek akademisyen hakkında söz sahibi olmalarına gerek yok, olmamalılar; çünkü onlar lisans ve lisansüstü ders verip akademik çalışma yapan kişilerdir, işveren değil.

Hocam çok ucuz ve elle tutlmayan değerlendirmeler yapıyorsunuz. etrafınızda gördüğünüz bir olayı genelleyip usta-çırak ilişkisinin aslında bilim üretmeyen, dedikodu yapılan bir sistem olduğunu iddia ediyorsunuz. halbuki sizin savunduğunuz merkezi atama her ne kadar adil gibi görünse de temelinde adaletsizlik ve ehilsizlik var. Biraz matematiği iyi yapana öyp ylsy gibi tüm kapılar açılıyordu. bilim adamı yetiştireceksin, bilim yapacaksın ama bunu sorun-süre arasında dengesizlik bulunan, kasım kasım kastığın bir sınavla gerçekleştireceksin. asıl memur zihniyeti işte burda gelişiyor. keza ales ve yds sorularının öyp zamanında çalındığını düşünürsek.
bana sorarsanız bir işveren gibi kendi çalışacakları kişileri belirlemede söz sahibi olmalılar. yoksa iş veren ankaradaki dayı oluyor. hele bu usta çırak ilişkisinin dünyada çok nadide örnekleri varken. sağlıcakla kalın
 

Surveillance

Öğrenci
Sayın arkadaşlar konu açılış amacından sapmaya başladı. Bu merkezi atama - cari alım meselesini farklı bir başlık açarak orada hep birlikte tartışabiliriz. Lakin şuan burada farklı bir konudan bahsediyoruz.
 

m.ahmet

Öğrenci
Haklısınız Hocam biraz konu saptı. Diğer arkadaşlarda not ortalamasının okuldan okula büyük farklılıklar gösterdiğini söylemişti. Doğrudur. Buna çözüm olarak Tübitak uzman alımında not ortalamasını dikkate alıyor ve türkiyede örnek veriyorum ilk 5000e giren kişinin not ortalaması 3.00ın altındaysa ona ilave puan veriyordu. Bu sayı daha üst rakamlara çekilebilir. Diğer taraftan eğer ön elemede bir puanın ağırlığını koyuyorlarsa bu kesinlikle ales olmamalı. Dil olur. Hem insanları türkçe matematik çalıştırmaktansa dil öğrenmeye teşvik edersin. (Lütfen akademisyen zaten dil bilmeli muhabbetine girmeyelim). Ama gerçekçi düşünürsek lisans mezunu olup akademik bir makale yazma meselesi çok zor. Ama yinede proje, yazı veya aktiflik karar verme aşamasında etkili olabilir.
 
A

Akademik Forum

Guest
Arkadaşlar bence daha öce de belirttiğim gibi akademik personellerin araştırmaya hevesli, yayın+yazı+eğitim+proje+uygulama alanlarında kendini ifade edebilmesi gerekli. Ales bu sıraladığım sistem içerisinde payı %20 olan ölçme ve değerlendirme sınavı sadece, ki artık bu tekil sistemin yanlışlığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ama şunu belirteyim. Doktora yapmaktayım ve tez kapsamında araştırmalar yaparken uluslar arası yayınlarda ciddi bir kalite olduğunu görmekteyim ( mimarlık- şehircilikte ben doktora yapıyorum ). Bence BİMER e görüşlerimizi bildirmesinden yanayım.
Kolaylıklar dilerim.
 

Sofi

Öğrenci
Arkadaşlar bence daha öce de belirttiğim gibi akademik personellerin araştırmaya hevesli, yayın+yazı+eğitim+proje+uygulama alanlarında kendini ifade edebilmesi gerekli. Ales bu sıraladığım sistem içerisinde payı %20 olan ölçme ve değerlendirme sınavı sadece, ki artık bu tekil sistemin yanlışlığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Ama şunu belirteyim. Doktora yapmaktayım ve tez kapsamında araştırmalar yaparken uluslar arası yayınlarda ciddi bir kalite olduğunu görmekteyim ( mimarlık- şehircilikte ben doktora yapıyorum ). Bence BİMER e görüşlerimizi bildirmesinden yanayım.
Kolaylıklar dilerim.

Hocam şimdi akademik çalışmaları hesaba katın desek lisanstan yeni mezun olmuş biri ben yeni mezunum akademik yayınım nasıl olsun diye itiraz edecek.
 
A

Akademik Forum

Guest
Not ortalamasındaki büyük uçurumlar da eşitsizlik oluşturuyor. Büyükşehirde 70 geçme barajının uygulandığı iyi bir üniversiteden derece ile mezun oluyorsun ama sahip olunan ortalamaya YÖK'ün karşılığı ancak 80 oluyor. Bunun nasıl önüne geçilecek?
ALES normalde hazırlanmaksızın girilmesi gereken hız ve yeteneği ölçen bir sınav, bu haliyle kaldığında bir ölçüt olabilir. Ama bunun dersaneleri bile var insanlar aylarca vakit bulup, öss gibi soru türlerini oturtmak için onlarca test çözüp, sadece ona odaklanıp çalışıp puan alabiliyor. YDS de böyle birşey, 10 sayfalık ingilizce makale okuyamayan bir dolu insanın puanı 90 civarında.
 

Surveillance

Öğrenci
Not ortalamasındaki büyük uçurumlar da eşitsizlik oluşturuyor. Büyükşehirde 70 geçme barajının uygulandığı iyi bir üniversiteden derece ile mezun oluyorsun ama sahip olunan ortalamaya YÖK'ün karşılığı ancak 80 oluyor. Bunun nasıl önüne geçilecek?
ALES normalde hazırlanmaksızın girilmesi gereken hız ve yeteneği ölçen bir sınav, bu haliyle kaldığında bir ölçüt olabilir. Ama bunun dersaneleri bile var insanlar aylarca vakit bulup, öss gibi soru türlerini oturtmak için onlarca test çözüp, sadece ona odaklanıp çalışıp puan alabiliyor. YDS de böyle birşey, 10 sayfalık ingilizce makale okuyamayan bir dolu insanın puanı 90 civarında.

Hocam bu okullar arasındaki eşitsizlikle ilgili ne yapılabileceğini daha önceki mesajlarımda da defalarca belirttim, bunun için not ortalamasının etkisini çok yüksek tutmazsanız, okullarından düşük ortalama ile mezun olanların hala bir kurtarma şansı olur. Biz burada çok yüksek oranlarda bir not ortalaması oranından bahsetmiyoruz zaten. Lakin siz aksini iddia edip, not ortalaması olmasın derseniz, o zaman 2. aşamadaki değerlendirmede de not ortalaması olmaması gerektiği sonucuna varırsınız. Böylece not ortalamasının da bir kriter olarak alındığı tüm başvuruları örneğin ÖYP, Yüksek Lisans, Doktora vs. haksız olarak değerlendirmiş olursunuz.

Ayrıca neden sadece olumsuz olaylar üzerinden örnekler veriliyor? Şimdi notları şişiren özel okullar veya çan eğrisi vb uygulayan okullar var diye neden kurunun yanında yaş da yansın deyip gerçek anlamda emek vererek iyi bir okuldan iyi bir derece ile mezun olanları görmezden geliyoruz?

ALES aslında tam tersi asıl bu haliyle kalmamalı. Çünkü ALES de bir teknik taktik sınavı ve bunda başarılı olunuyor diye akademisyen olunamaz. Bunun yerine çoktan seçmeli usülde merkezi olarak yapılacak bir alan sınavı daha mantıklıdır, çünkü insanlar burada ördek dişi hesaplamak gibi akademik ölçüt olmaktan fersah fersah uzak işlerle uğraşmayıp kendi alanlarından sınava sokulacak ki bunun da akademik bir ölçüt olarak ALES'ten daha iyi olacağı şüphesizdir. Ya da bu yapılamıyorsa (ki gayet yapılabilir aslında), o zaman ALES'in ağırlığı düşürülmelidir.
 
Son düzenleme:

m.ahmet

Öğrenci
tespitiniz gayet mantıklı hocam. şöyle bir şeyde var. bizim akademik olarak yetkin olup olmadığımızı en iyi gösteren şey(ales ve yds den ziyade), okul ortalamamız. bu tespitim ales ve yds ile karşılaştırdığımızda söylüyorum. tek başına bir öğrencinin ortalaması baz alınarak akademik yeterliliği savunulamaz ama diğer 2 sınava nazaran en mantıklısı not ortalaması görünüyor. çünkü bir yerden bir ölçüt tutturmak zorundasınız yoksa işin içinden çıkılmaz. daha önce dediğim gibi büyük üniversitelerden yüksek not ortalaması yakalamak zor ise örneğin üniversiteye giriş sınavında ilk 30.000 e girmiş öğrencilerin not ortalaması 3.00'ün altındaysa ona belli bir ilave puan verilebilir. veya bunu derecelendirebilirsin şöyleki ilk 10.000 e 10 puan 10.000-30.000 arası 9 puan vs.. bunun gibi bir şey. ayrıca yukarıdaki 90 alıp makale okuyamaz diyen arkadaşa katılmıyorum. evet belki dinleyemez konuşamaz hatta yazamaz ingilizce olarak ama 90 alan bir adam ingilizceyi okuma işini büyük oranda halletmiş demektir. o kadar uzun boyluda değil. eleştireceğim diye haksızlık etmeyelim. ales görüşünede katılmıyorum. alesin akademik anlamda hiçbir değeri ve ölçütü yok. sadece insan elemek için yapılmış bir sınav. bu kadar basit.
 

versus

Öğrenci
Her şey bir kenara ben de YDS'nin özellikle son değerlendirmede bu kadar düşük bir etkiye sahip olmasını anlayamıyorum. Yabancı akademik metinleri anlama ve yorumlama yeteneğini ölçen bu sınav genel puanı neden sadece %10 gibi komik bir oranda etkiliyor ?

Beşeri bilimler ya da fen bilimlerinde olsun, bir akademisyenden en çok beklenen şey evrensel literatürü takip edebilir nitelikte olması değil midir ? Bana kalırsa tartışmaları sadece anadili üzerinden izleyebilen bir araştırmacı ortalama bir araştırmacı olmaktan öteye gidemeyecektir. Hele artık bilim camiasında neredeyse 'ortak lisan'a dönüşmüş İngilizce üzerinden üretilen makaleleri kullanamıyorsa.

Ales ve mezuniyet ortalamasının önemi tartışmasını bir kenara bırakarak, benim önerim son değerlendirmede YDS dahil dört puan türünü %25'te sabitlemek. Hatta bana sorarsanız örneğin araştırma görevliliği için başvuru yapabilmenin minimum YDS puanı şartı 70 olmalı. YDS'den 51 almak, kişinin dilde yetersizliği dışında bir şey ifade etmiyor çünkü.

Muhtemelen bu görüşüme katılmayacaksınız ama sadece YDS'deki başarısızlık oranı fazla olduğu için, dil konusunda başarılı akademisyenlerin farklarını ortaya koyamamalarını yanlış buluyorum.
 

Surveillance

Öğrenci
Her şey bir kenara ben de YDS'nin özellikle son değerlendirmede bu kadar düşük bir etkiye sahip olmasını anlayamıyorum. Yabancı akademik metinleri anlama ve yorumlama yeteneğini ölçen bu sınav genel puanı neden sadece %10 gibi komik bir oranda etkiliyor ?

Beşeri bilimler ya da fen bilimlerinde olsun, bir akademisyenden en çok beklenen şey evrensel literatürü takip edebilir nitelikte olması değil midir ? Bana kalırsa tartışmaları sadece anadili üzerinden izleyebilen bir araştırmacı ortalama bir araştırmacı olmaktan öteye gidemeyecektir. Hele artık bilim camiasında neredeyse 'ortak lisan'a dönüşmüş İngilizce üzerinden üretilen makaleleri kullanamıyorsa.

Ales ve mezuniyet ortalamasının önemi tartışmasını bir kenara bırakarak, benim önerim son değerlendirmede YDS dahil dört puan türünü %25'te sabitlemek. Hatta bana sorarsanız örneğin araştırma görevliliği için başvuru yapabilmenin minimum YDS puanı şartı 70 olmalı. YDS'den 51 almak, kişinin dilde yetersizliği dışında bir şey ifade etmiyor çünkü.

Muhtemelen bu görüşüme katılmayacaksınız ama sadece YDS'deki başarısızlık oranı fazla olduğu için, dil konusunda başarılı akademisyenlerin farklarını ortaya koyamamalarını yanlış buluyorum.

Hocam dil konusundaki hassasiyetinize katılıyorum. Bugün akademik camiada dil puanı 70 bile olmayıp, 70 almak için uğraşan ''hoca''lar varken, dil puanı +80 olduğu halde asistan bile olamayan insanların olması düşündürücüdür. Zamanında düşük dil puanlarıyla hoca olanlar, kendi başlarına bir çeviriyi bile yapamayanlar akademik kadroları daha fazla işgal etmemelidir. Ben yabancı dil meselesinin aşırı şekilde abartılıp adeta bir fetiş haline getirilmesine karşı olsam da, yabancı dil yabancı literatürü takip edip ufkumuzu genişletmek bakımından zorunludur.
 

versus

Öğrenci
Aynı fikirde olmamıza sevindim.

Yabancı dil yeterliğine gereken önem verilseydi, Türkiye akademisinin hali mutlaka daha iyi olurdu. Özellikle bahsettiğiniz çeviri dahi yapamayan hocaların gerçekten öğrencilere yarardan çok dar ufukları nedeniyle zarar getirdiklerini düşünüyorum.

Martin Heidegger'in de dediği gibi: 'Die Sprache ist das Haus des Seins'.
 
Üst