35. Madde Davalarında Görevli Yargı Yeri: Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Yeni Kararları
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin iki yeni kararında; Yükseköğretim Kanunu’nun 35. maddesi kapsamında açılan mecburi hizmet iptali ve kefalet senedi iptali davaları için “adli yargının” görevli olduğuna karar verildi. 2010/11 E. 2010/202 K. ve 2010/207 E 2011/61 K. sayılı iki karar, 14.10.2011 tarih ve 28084 (Mük) sayılı Resmî Gazete’de yayımlandı.
Önceki durum:
Aslında, kefalet senedi iptali için “adli yargının” görevli olduğu yönünde 2004 yılında verilmiş başka bir Uyuşmazlık Mahkemesi kararı bulunuyordu (08.07.2004 tarih ve 25516 sayılı RG.). Fakat, davanın hatalı açılış şekli ve 33. madde kapsamında yurt dışına gönderilen araştırma görevlisine ilişkin olması gibi burada açıklamaya gerek olmayan nedenlerle, bu karar bu bültene konu davalar açısından emsal değeri taşımıyordu.
Dolayısıyla, yukarıdaki iki yeni karardan önce, hem idari yargı (idare mahkemeleri ve temyiz yeri olarak Danıştay) hem de adli yargı (asliye hukuk mahkemeleri ve temyiz yeri olarak Yargıtay), söz konusu davalar için kendini görevli görüyordu. İdari yargıda görülen davalarda, 2007 yılından beri araştırma görevlisi lehine karar veriliyor, mecburi hizmet yükümlülüğü ve kefalet senedi iptal ediliyordu. Adli yargının ise kararlı bir içtihadı yoktu. Üniversitelerin açtığı davalar bazen kefalet senedi geçersiz bulunarak reddediliyor iken, bazen de araştırma görevlileri yüksek tazminatlara mahkûm ediliyordu. Bu nedenle, araştırma görevlilerine; üniversite kendilerine “adli yargıda” bir dava açmadan önce çabuk davranarak üniversiteye karşı “idari yargıda” dava açmalarını tavsiye ediyorduk.
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yeni kararları:
İlk karara konu olayda; İnönü Üniversitesi adına ODTÜ’de öğrenim görmekte olan F.M. istifa etmiş, istifa kabul edilerek kadro geri iade edilmiş, İnönü Üniversitesi borç hesabı yaparak bunu taksitlendirmiş, F.M. bazı taksitleri ödemiş, fakat sonradan hem taksitlendirme işlemi hem de kefalet senedinin geçersiz olduğundan bahisle, Malatya İdare Mahkemesi’nde dava açmıştır. İkinci karara konu olayda ise; yine İnönü Üniversitesi adına ODTÜ’de öğrenim görmekte olan Ş.K., istifa ettikten ve kadro iadesinden sonra İnönü Üniversitesi tarafından kendisine gönderilen borç dökümü ve ödeme ihtarının iptali için Malatya İdare Mahkemesi’nde dava açmıştır.
Her iki olayda da, gerek Malatya İdare Mahkemesi ve gerekse Danıştay Başsavcılığı, söz konusu davaların “idari yargının” görevine girdiğini savunmuştur. Bu görüşe göre, kefalet senedi üniversite ile araştırma görevlisinin eşit düzeyde ve irade serbestisi içinde karşılıklı olarak yaptıkları bir özel hukuk sözleşmesi değildir; bir idari işlemdir. Fakat Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, her iki olayda da, aksi görüşle “olumlu görev uyuşmazlığı” çıkarmıştır. Yani, söz konusu davaların “adli yargının” görevine girdiğini savunmuştur. Her iki yargı organı da bir davanın kendi görevine girdiği görüşünde ise, kimin görevli olduğunu tespit etmek üzere, dosya Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilir. Her iki davada da böyle yapılmış, Uyuşmazlık Mahkemesi ise; görevli yargı yerinin “adli yargı” olduğuna karar vermiştir. Belirtmeliyiz ki, her iki kararda da iki üye muhalif kalmış ve kararlar “oy çokluğu” ile verilmiştir. Ayrıca, her iki kararda da Uyuşmazlık Mahkemesi herhangi bir gerekçe ileri sürmemiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gerekçesine atıfla yetinmiştir.
Yeni kararların etkileri:
Bu yeni kararları öğrenen diğer üniversite rektörlüklerinin de, bundan böyle, 35. Madde davalarını adli yargıya taşımalarını bekliyoruz. Bu hareket şekli, benzer durumdaki araştırma görevlileri için çeşitli olumsuzluklara yol açacaktır:
İdari yargının yapısı gereği, burada bir davanın yürütülmesi fazla uzmanlık, emek ve masraf gerektirmez. 35. Madde Rehberi, örnek dilekçeler ve emsal kararlardan oluşan tecrübemizi, daha önce çeşitli platformlarda araştırma görevlileri ile paylaşmıştık. Dava için yetkin bir avukat tutmanın yararlı olduğunu (özellikle Uyuşmazlık Mahkemesi örneğinde olduğu gibi, dava içinde çıkabilecek komplikasyonların çözümü için, zira bazı hatalar pek çok kişiyi etkileyecek yanlış uygulamalar gelişmesine yol açabiliyor), fakat her araştırma görevlisinin bu materyalleri kendi durumuna uyarlayıp kendi davasını yürütebileceğini belirtmiştik. Nitekim pek çok kişi böyle yapıyordu. Buna karşılık, 35. Madde Rehberi’nde belirttiğimiz gibi, adli yargıda görülecek bir dava, bir araştırma görevlisinin asla matbu dilekçelerle kendi başına üstesinden gelebileceği bir iş değildir.
Adli yargıdaki bir dava için ödenecek avukatlık ücreti idari yargıdaki bir davadan çok daha yüksektir; çünkü dava değeri üzerinden belirlenir (Kendi avukatınıza ödeyeceğiniz ücret). Aynı kural, davanın kaybedilmesi durumunda karşı tarafa ödenecek avukatlık ücreti için de geçerlidir. Örnek: Üniversite 200.000,00- TL talep ediyorsa, idare mahkemesi, kaybeden tarafı diğer tarafa 600,00- TL avukatlık ücreti ödemeye mahkûm eder. Asliye hukuk mahkemesi ise, kaybeden tarafı, 16.450,00- TL karşı taraf avukatlık ücretine mahkûm eder.
Avukatın masrafları açısından da, adli yargı daha masraflıdır. Çünkü idare mahkemesinde duruşma yapılmaz. Fakat asliye hukuk mahkemesinde duruşma yapılır ve gitmemenin ciddi sonuçları vardır; dolayısıyla farklı şehirdeki bir avukatın ulaşım masraflarının ödenmesi gerekir. Dava harçları için de sonuç aynıdır. İdare mahkemesinde açılan örnek dava için (200.000,00 TL), duruma göre, 150,00 TL ilâ 350,00- TL masraf ödemek gerekir. Fakat asliye hukuk mahkemesinde, duruma göre, 1.000,00- TL civarında dava masrafı ve ayrıca 3.000,00- TL harç ödemek gerekir. İcra aşamasında masraflar daha da artar. Her yargılama masrafı talep eden tarafça ödenir, işin sonunda bütün masraflar kaybeden tarafa yüklenir.
Sonuç olarak, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin yeni kararları üniversitelerin lehine, araştırma görevlilerinin ise aleyhine olmuştur. Her üniversitenin zaten bir avukatı vardır. Ayrıca, Yargıtay’ın mevcut kararları üniversiteler lehine olduğu gibi, üniversiteler bazı yargılama masraflarından da muaftır. Araştırma görevlileri ise, bundan böyle matbu dilekçelerle dava açmak yerine, yetkin avukatlar tutmak zorundadır. Fakat çoğu gerekli avukat ücreti ve mahkeme masraflarını ödeyebilecek durumda değildir. Bunu yapmamak ise, davayı kaybederek yüksek tazminatlar ödemek, üstelik aynı avukatlık ücreti ve mahkeme masraflarını da üniversiteye ayrıca ödemek riski içermektedir.
Sonuncusu ve en önemlisi; bu iki karar, idare mahkemelerinde yargılaması halen süren davalar ile idare mahkemesinde sonuçlanmış fakat temyiz nedeniyle halen Danıştay’da olan davaları da etkileyebilir. Bu davalarda da, üniversite Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurduğunda, dosya Uyuşmazlık Mahkemesi’ne ve oradan da yetkili asliye hukuk mahkemesine gidebilir. Zira görev konusu kamu düzenindendir; yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bu, söz konusu iki kararın en olumsuz sonucudur.
http://xa.yimg.com/kq/groups/11616795/1131526299/name/BLT 01-12.pdf