Bir ışık elde etmek için gerekli olan elektriği, kabloyu, düğmeyi, ampülü vs. dünyanın, neresine götürürseniz götürün aynı şeklide çalışır. Bırakın dünyayı, evrenin neresinde olursanız olun bu sistem düğmeye basınca çalışır. Dolayısıyla fen bilimleri hizmet eden bir alandır, hizmet kalitesi iyi ise, hizmetin mâliki onu her yerde sunabilir (satabilir) ve dil de biliyorsa daha iyi olur, bu şüphesiz.
LAKİN
Bu topraklarda yaşamış, büyümüş, buranın havasıyla, suyuyla, kitabıyla yoğrulmuş bir sosyal bilimci ise gümrük kapısını geçtikten sonra araştırmacı ya da üretici değil, ancak araştırma ya da üretimin bir malzemesi olur. Yani bildiklerini anca burada sunabilir (satabilir). Dolayısıyla bir sosyal bilimci eğer içtimaîyatı ithal etmek için dil öğrenecekse, öğrenmese de olur. Literatürde "aydın yabancılaşması" ya da "aydın ihaneti" gibi anahtar kelimelerle bir miktar tarih okuması neyi kastettiğimi daha iyi açıklayacaktır.
Kısaca, fen bilimlerinde dil bilmektir, sınavdır, ne derseniz doğrudur. Lakin sosyal bilimlerde bilinmesi istenen dilin mahiyeti, gerekliliğini tartışmalı hale getirir. Burada ortak amaç ve hedefle toplanmış bir sosyal grubu teşkil ediyoruz. Bir şeylerle itham ederken keskin ifadeler kullanmanız yanlış.
Çıkacak olan yönetmelik de bu hususlara yönelik çıksa keşke diyeceğim ancak, hem bu beklenti muhatabı için çok üst düzey, hem de teknik olarak pek kolay değil.