Herkese merhaba, benden çok daha tecrübeli olan akademisyen adaylarına ve halen akademisyen olarak görev yapan hocalarıma danışıyorum; ben nerede hata yapıyorum ? 4 yıllık lisans dönemimin 2. yılının sonunda akademisyenlik hayali ile yola çıktım ve YDS çalışmaya başladım. 4. sınıfın sonunda en yüksek 90 puan alarak yabancı dil derdinden kurtuldum (Sırası ile 35-55-64-78-90), bu arada ALES'i de kendimce hallettim (75.50, bizim bölümler için kötü bir puan değil), ardından araştırma görevlisi sınavlarını kovaladım ve 2018 yılından bu yana 3 üniversitede sınava girmeye hak kazandım 2 üniversitede ön elemede 1. 1 üniversite ön elemede 2. olarak. Ardından sınavlara gittim ve gittiği her üniversitede sınav sonrası 2. (Yedek) olarak eve döndüm. Sınava girmeden önce bana referans olan dekan hocalarım olmasına rağmen (Yaptıkları şey hakkını yemeyin çalışkan birisidir demek) ben niçin 2. oluyorum ? sınavlarım da iyi geçerken bunun sebebi nedir, nerede yanlış yapıyorum bu bilgiler doğrultusunda bana öneride bulununuz lütfen ? Çıkmaza düştüm hevesimin tükenmesinden korkuyorum. Şuan İzmir'de büyük bir devlet üniversitesi yüksek lisans yapıyorum ve tezi savunmaya çıkmayacağım, bu işin sonu ne olacak yaşayanlar lütfen bir öneride bulunsun. Teşekkürler.
Hocam çok saçma gelecek ama, 5 yıldır öğretim görevlisi olarak çalışan biri olarak söylüyorum bunları, anladığım kadarıyla akademisyenlik dediğimiz şey hedeflenerek ulaşılabilecek bir şey değil sanki. Örnek olarak üniversiteye giriş şeklimi anlatayım: Meb'de öğretmenken yüksek lisans yaptım (30 yaşımda başladım), sonra da doktoraya başladım. Ama bu işlerle bir şey hedeflediğim için değil, yaşadığım yer küçük bir yer olduğu için bir anlamda meşgale olsun diye, elimde hazır dil puanı olduğu için (dersane ögretmeniydim ve bir şekilde o döngüden çıkmak istediğim için üds, ales, kpss hepsine girmiş; öğretmen olarak atanmıştım. Dil puanı ve ALES de yanıma kar kalmıştı. Y. Lisans'a girişte de mülakat olmadığını öğrenince elime mi yapışacak deyip, ki yapıştı, belgeleri gönderip şansımı denemek istemiştim.) uğraşmaya başladım. Tabii aklımda belli belirsiz bir hedef vardı, nedir işte doktoram bitince herhalde bir yrd.doç.'lik bulurum diye düşünüyordum ama öyle hayal düzeyinde bir şey bu. Bu hedefsizlikten ciddiyetsizlik anlamı da çıkmasın, yaş da belirli bir seviyede olduğu için herhalde, lisans öğrencisi gibi "Ya hocam yaaa!" demiyor; hocalarım ne derse ben 2 katını yapıyorum, 3 katını özenle yapıyordum; saygıda kusur etmiyordum.
Neyse.
Doktoramın ikinci senesinde danışman hocam beni birine gönderdi. "O sana anlatacak meseleyi." dedi. Gittim, bir bölüm başkanı, bölümdeki hoca sıkıntısını, başka fakültelerden hatta MEB'den hoca bulmak zorunda kaldıklarını ve artık bundan sıkıldığını; bu geçici çözümlerin öğrenciye faydalı olamadığını, ders programlarının vs.'nin zorluklarından falan bahsetti ve nihayet ağzındaki baklayı çıkardı: Bölümde öğretim görevlisi olarak çalışmamı istiyordu.
Velhasıl ilana çıkıldı. İki kişi sınava girme hakkı kazandı. Diğer kişi sınava da gelmedi
-ki sonradan öğrendiğime göre onun da girme ihtimali varmış aslında, bu nedenle şartı uyan herkes bence kadrolara başvurmalı; çünkü neyin ne olacağı belli olmaz- ve ben de böylece, aklımın ucundan geçmediği halde, öğretim görevlisi olmuş oldum. Ne üniversitede çalışan bir akrabam ne bir siyasi tanıdığım ne de zengin bir yakınım vardı; ama süreç yukarıda anlattığım gibi ilerledi ve hiçbir tanıdığımın olmadığı bir şehirde, sadece danışmanımın, zannederim, bende bir şeyler görmesiyle bu iş böylece olmuş oldu.
Herkesin farklı hikayesi vardır elbette; ama benim gördüğüm, üniversiteye girmek, biraz da danışmanların önayak olmasıyla mümkün senin benim gibiler için. Yani danışmanlarının inisiyatif alıp seni bir yerlere önermesinden başka bir yol çok zorlu olacaktır ama imkansız da değil. Sen başvurmaya devam et, doktoran bitene kadar. Doktoran bitince elbet bir yer bulunur bence.