YÖK Başkanlığının Üniversitelere Kadro Verme Yetkisi Kaldırıldı...

gimmurat

Öğrenci
Norm planlaması yapılmamış/norm planlamasında gösterilmemiş bir bölüme herhangi engel yoksa, norma açıksa yıl içerisinde herhangi bir zamanda öğretim üyesi ilanına çıkılabilir mi yoksa o bölüm norm planlamasında gösterilmedi diye o bölüm tüm yıl öğretim üyesi ilanına kapalı mıdır, aralık ayında norm kadrosu yapılıp bir sonraki yıl o planlamanın yayınlanması ve ardından ilana çıkılmasını mı beklemek zorundadır?

Hocam benzer bir durumu ben yaşıyorun şuan. Norm planlamasında gösterilmeyen ancak normunda boşluk bulunan bir bölüm ile görüşme halindeyim. Bu durumda yazdığınız gibi bir sonraki seneyi beklemek gibi bir zorunluluk yok. Fakülte kurulu toplanarak norm değişiklik talebini üniversite senatosuna sunuyor. Senatoda geçtikten sonra üniversite sitesinde norm planını güncelliyor. Fakülte güncellenen norm üzerinden üniversite yönetiminden bu kez kadro kullanım talebinde bulunuyor. Bu aşamada onaylanırsa üniversite yöke kadro kullanım için yazı yazıyor ve o kadronun tanımlanmasını bekliyor (arkadaşlar bana anlatılan normda boşluk olan bölümler için yökten onay istenmesede o kadronun resmi gazetede ilan edilmesi için yökten o kadronun üniversiteye tanımlanması gerektiği yönünde ki bu sürecin kadro talebine göre çol daha kısa süreceğide söylendi ayrıca). Sonrasında kadro tanımıda olursa Rektör hocanın takdiriyle kadro ilanları resmi gazeteye gönderiliyor. Süreç biraz uzun anlayacağınız gibi ancak bu sene normda yer verilmedi muhakkak seneyi beklemek gerek gibi bir durumda söz konusu değil.
 

Luix

Öğrenci
Büyük illerdeki üniversitelerde arş gör ilanlarını ne zaman görmeye başlarız? Süreç hepimiz için gerçekten çok yıpratıcı bir hale geldi.
 

Arafta

Öğrenci
Hocam daha önce de yazmıştım ben. Akademi, üzerine plan yapılacak bir kariyer değil. "İsme özel" dediğiniz şey bütün dünyada böyledir. Kimse sadece puanı yüksek diye bir akademik pozisyona birini getirmez. Ha torpil oluyor mudur? Kesinlikle. Ama şu durum da var. Ben mesela öğretim görevlisiyim. Yıllardır bölümü, üniversiteyi, dersleri, öğrencileri biliyorum tanıyorum. Doktoramı bitirmişim. Ve doktoramı bitirdiğim için Dr. Öğr. Üyesi olmak istiyorum. Üniversitenin de esasında ders anlatacak fazladan birine ihtiyacı yok. Ne yapılıyor? Evet, bu tür durumlarda ilan isme çıkıyor. Diğer türlü ben, beni alacak başka bir yere gideceğim. Bu defa oraya alışmaya çalışacağım vs. Benim yerime bir Dr. Öğr. Üyesi gelecek. Bunlara gerek var mı? Yok. Bu yüzden doktorasını bitirmiş öğretim görevlisinin üniversite bir anlamda yükselmesini sağlıyor. (Doçent alımları da, profesör alımları da hep böyledir. Normalde doçentliğini kazananı, profesorlugunu hak edeni direkt ata değil mi? Yok. Yine ilana çıkılıyor. Bölümün doçente ihtiyacı olsa bile, bölümde doçentliğini almış biri varken neden macera arasın ki üniversite? Ha iş dönüp dolaşıp "Ama ben daha nitelikliyim."e geliyorsa az önce de dediğim gibi, bir kuruma dahil olmada tek kriter yüksek puanlara sahip olmak, iyi yayınlar yapmak olmuyor. Dünya çapında bir akademisyeniz yaptığınız yayınlar nedeniyle, boşta kalmanız zaten mümkün değil.)

Keşke bu tür durumlar başka türlü çözülse. Ama millet olarak birbirimize hiç güvenmedigimiz için böyle kılıflar buluyoruz.

Bunları genel anlamda söylüyorum. Yoksa sizin verdiğiniz örnekte belki de sıradışı bir durum vardır. Genel anlamda söylüyorum; çünkü sosyal medyada bu meselenin önü arkası bilinmeden boş yaygaralar kopariliyor çoğu zaman. Ama akademik camia işin aslını astarını bilir ve normal görür bunları.

Yazdıklarınızın hiçbirine katılmıyorum. Siz 50 yıllık öğretim görevlisi de olsanız tüm öğrencileri de tanısanız, her üniversitenin akademik atama ölçütleri vardır ve bu ölçütlere göre kim daha başarılıysa onun atanması gerekir. Siz orada öğretim görevlisi olarak işinizi iyi yapıyor olabilirsiniz ama gelecek kişiden daha iyi bir Dr. Öğr. Üyesi olacağınızı söyleyemezsiniz. Bunların hepsi torpil ve kul hakkıdır. Evet tek kriter yüksek puanlara sahip olmaktır bunun dışındaki hiçbir özelliğiniz sizi öne geçirmez. Sizin için demiyorum ama Dekanlar kendilerine kul köle olanları almaya meyilliler, yüksek puan tek kriter olmayacaksa hepsi kendilerine en yalaka olanları alırlar. Siz şimdi çıkın yapılan bir iş için yöneticilere "hocam bu işi şu kanuna uygun yapmıyoruz böyle olmaz artık şöyle yapalım" deyin o da size "evet uygun değil ama böyle yapmamız lazım" derse siz kanuni olsun diye ısrar edin bakayım sizi alıyor mu (gerçekten olgun yöneticiler müstesna). Bana gelip şu cihazı bir ay sonra alacaz ama sen de şimdi almışız gibi imza at diyorlar. Olmaz alınca atarım diyorum. Diğeri tabi hocam siz yeterki isteyin deyip imzalıyor. Benim 4 kat fazla yayınlarım var atamamı yapıyor mu hayır, yalakayı atıyor mu evet. Ama ben doğru bildiğimden vazgeçmiyorum. Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.
 
Son düzenleme:

sgk152535

Öğrenci
Büyük illerdeki üniversitelerde arş gör ilanlarını ne zaman görmeye başlarız? Süreç hepimiz için gerçekten çok yıpratıcı bir hale geldi.
Bu sorunun cevabını bilen olduğunda, beyaz adam kadronun yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak... [şaka şaka, benim bildiğim kadarıyla kimse bilmiyor :))]

SNE-LX1 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
 

tumua

Araştırma Görevlisi
Arkadaşlar daha önce bu soruyu sormuştum yukarıda ama bugün kesinliğini öğrendim araştırma görevlisi ilanlarının neden çıkmadığına dair. Belli ki YÖK kamuoyuna biz üniversitelere devrettik diyerek el altından yine bu süreci idare ediyor ve üniversiteler YÖK'ten onay almak için izin bekliyorlar. Şaka değil gerçek! Bulunduğum fakültenin önemli ve yüksek idari kadrolarından biri bunu bugün bize söyledi üstelik bahsettiğim kişi YÖK başkanı ile oldukça yakın ilişkiler içerisinde daha doğrusu eski öğrencisi. Yani YÖK iznini bekliyorlar. Söylenildiğine göre YÖK her perşembe bu izinleri toptan veriyormuş ama birkaç haftadır herhangi bir bildirim gelmiyormuş YÖKten. gayri resmi bir süreç söz konusu. İşte bu yüzden ilanlar çıkmıyor yoksa universitelerin belirlediği herhangi bir ay yok yani kimse illa Aralık'ta çıkacağız demiyor. Bilginiz olsun.

Nitekim yukarıda da gimmurat arkadaşımız parantez içerisinde öğretim üyeleri için de sürecin aslında yökten geçtiğini duyduğunu belirtti aynı şekilde ar gör ve öğr gör için de geçerli olan sistem budur. Biz karışmayız ama yine de bir bakalım diyor YÖK tyani. Bu kadar
 
Son düzenleme:

htaysi

Öğrenci
Arkadaşlar daha önce bu soruyu sormuştum yukarıda ama bugün kesinliğini öğrendim araştırma görevlisi ilanlarının neden çıkmadığına dair. Belli ki YÖK kamuoyuna biz üniversitelere devrettik diyerek el altından yine bu süreci idare ediyor ve üniversiteler YÖK'ten onay almak için izin bekliyorlar. Şaka değil gerçek! Bulunduğum fakültenin önemli ve yüksek idari kadrolarından biri bunu bugün bize söyledi üstelik bahsettiğim kişi YÖK başkanı ile oldukça yakın ilişkiler içerisinde daha doğrusu eski öğrencisi. Yani YÖK iznini bekliyorlar. Söylenildiğine göre YÖK her perşembe bu izinleri toptan veriyormuş ama birkaç haftadır herhangi bir bildirim gelmiyormuş YÖKten. gayri resmi bir süreç söz konusu. İşte bu yüzden ilanlar çıkmıyor yoksa universitelerin belirlediği herhangi bir ay yok yani kimse illa Aralık'ta çıkacağız demiyor. Bilginiz olsun.

Nitekim yukarıda da gimmurat arkadaşımız parantez içerisinde öğretim üyeleri için de sürecin aslında yökten geçtiğini duyduğunu belirtti aynı şekilde ar gör ve öğr gör için de geçerli olan sistem budur. Biz karışmayız ama yine de bir bakalım diyor YÖK tyani. Bu kadar

Bu ülke insanı gerçekten çok yoruyor..
 

Kartvel

Öğrenci
Yazdıklarınızın hiçbirine katılmıyorum. Siz 50 yıllık öğretim görevlisi de olsanız tüm öğrencileri de tanısanız, her üniversitenin akademik atama ölçütleri vardır ve bu ölçütlere göre kim daha başarılıysa onun atanması gerekir. Siz orada öğretim görevlisi olarak işinizi iyi yapıyor olabilirsiniz ama gelecek kişiden daha iyi bir Dr. Öğr. Üyesi olacağınızı söyleyemezsiniz. Bunların hepsi torpil ve kul hakkıdır. Evet tek kriter yüksek puanlara sahip olmaktır bunun dışındaki hiçbir özelliğiniz sizi öne geçirmez. Sizin için demiyorum ama Dekanlar kendilerine kul köle olanları almaya meyilliler, yüksek puan tek kriter olmayacaksa hepsi kendilerine en yalaka olanları alırlar. Siz şimdi çıkın yapılan bir iş için yöneticilere "hocam bu işi şu kanuna uygun yapmıyoruz böyle olmaz artık şöyle yapalım" deyin o da size "evet uygun değil ama böyle yapmamız lazım" derse siz kanuni olsun diye ısrar edin bakayım sizi alıyor mu (gerçekten olgun yöneticiler müstesna). Bana gelip şu cihazı bir ay sonra alacaz ama sen de şimdi almışız gibi imza at diyorlar. Olmaz alınca atarım diyorum. Diğeri tabi hocam siz yeterki isteyin deyip imzalıyor. Benim 4 kat fazla yayınlarım var atamamı yapıyor mu hayır, yalakayı atıyor mu evet. Ama ben doğru bildiğimden vazgeçmiyorum. Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler.

Hocam akademinin içinde misiniz bilmiyorum ama sürecin bu şekilde işlediğini hemen herkes bilir. Burada benim anlattıklarım öğretim üyeleri için geçerlidir. Dikkat edelim, öğretim üyesi diyorum. Öğr. Gör. Dr.'la Dr. Öğr. Üyesi'nin tek farkı, birine bu kadronun Rektör tarafından verilmesi, diğerine verilmemesidir. Doçent dışındaki tüm Dr.'lar aynı seviyededir esasında. Bu durumda bırakalım da üniversite kiminle çalışmak istediğine karar verebilsin. Kaldı ki bu alımlar sırasında baz alınabilecek bir puan yok. Yani Dr. Öğr. Üyesi ve Doçent alımlarında ALES'ten kaç aldın, ÜDS'den kaç aldın diye bir şey yok. Kriter nedir?

Doktora danışmanınızın size bu süreçte yardımcı olması beklenir. Bu biraz da usta-çırak ilişkisine benzer bir şekilde ilerleyen bir süreçtir. Ha siz benim yayınlarım dünya tarihini değiştirecek kadar iyi diyorsanız, alanınızda dünya çapında ses getirdiğinizi düşünüyorsanız açıkta kalmanız tabii ki üzücüdür. Umarım kısa sürede istediğinize kavuşursunuz.
 

tokyocu

Öğrenci
Araş. Gör. İlanları çıkıyor..kadrolar dağıldı hersey üniversitelerde bitiyor..Örn, 3 gün önce istanbul üniversitesi 4 kişilik Araş. Gör kadrosuna çıktı. Sosyoloji tarih vs. bölümlerinden
 
Hocam akademinin içinde misiniz bilmiyorum ama sürecin bu şekilde işlediğini hemen herkes bilir. Burada benim anlattıklarım öğretim üyeleri için geçerlidir. Dikkat edelim, öğretim üyesi diyorum. Öğr. Gör. Dr.'la Dr. Öğr. Üyesi'nin tek farkı, birine bu kadronun Rektör tarafından verilmesi, diğerine verilmemesidir. Doçent dışındaki tüm Dr.'lar aynı seviyededir esasında. Bu durumda bırakalım da üniversite kiminle çalışmak istediğine karar verebilsin. Kaldı ki bu alımlar sırasında baz alınabilecek bir puan yok. Yani Dr. Öğr. Üyesi ve Doçent alımlarında ALES'ten kaç aldın, ÜDS'den kaç aldın diye bir şey yok. Kriter nedir?

Doktora danışmanınızın size bu süreçte yardımcı olması beklenir. Bu biraz da usta-çırak ilişkisine benzer bir şekilde ilerleyen bir süreçtir. Ha siz benim yayınlarım dünya tarihini değiştirecek kadar iyi diyorsanız, alanınızda dünya çapında ses getirdiğinizi düşünüyorsanız açıkta kalmanız tabii ki üzücüdür. Umarım kısa sürede istediğinize kavuşursunuz.

Öğretim üyesi atamasında hemen her üniversitenin atama kriterleri ve puanlama sistemi var. Yani baz alınacak bir puanlama sistemi vardır. Fakat kurulan jüri adayın dosyasında sunduğu eserleri sadece nicelik değil aynı zamanda nitelik yönünden de inceler ve rapor sunar. Ancak atamada raporlar dikkate alınmakla birlikte son karar yönetimindir. Kurulan jürinin üyelerinin ikisi ilgili birimden üçüncüsü de farklı bir üniversiteden seçilir. Şimdi bu durumda kadro bölüm elemanı için açılmışsa dışarıdan birinin atanma durumu oldukça zordur.
Öte yandan yukarıda dendiği gibi öğretim görevlisi olarak işini iyi yapan birinin dr. öğretim üyesi olarak işini iyi yapmayacağı biraz saçma olmuş. Dr.öğretim görevlisi ile dr.öğretim üyesi arasında akademik ve görev bakımından nasıl bir farklılık olduğunun açıklanması gerekir.
 

akademi20

Öğrenci
Henüz kurulmamış bir fakültenin araştırma görevliliği sınavını kazandım. Fakülte henüz kurulmadığı için İstanbul'da olan hami üniversitede görev yapacakmışım. Ancak ben başka bir şehirde ikamet etmekteyim. Ayrıca şu an yüksek lisans ders dönemindeyim. Güvenlik soruşturması başladı. Atamam yapıldıktan sonra doğrudan hami üniversiteye yatay geçiş mi yapmam gerekir? Ayrıca bana senet vb. imzalatma hakları var mı? Kadro 50-d statüsünde. Yardım edebilirseniz memnun olurum hocam ilk girdiğim sınavı kazandım, dolayısıyla çok tecrübesizim.
 

Arafta

Öğrenci
Hocam akademinin içinde misiniz bilmiyorum ama sürecin bu şekilde işlediğini hemen herkes bilir. Burada benim anlattıklarım öğretim üyeleri için geçerlidir. Dikkat edelim, öğretim üyesi diyorum. Öğr. Gör. Dr.'la Dr. Öğr. Üyesi'nin tek farkı, birine bu kadronun Rektör tarafından verilmesi, diğerine verilmemesidir. Doçent dışındaki tüm Dr.'lar aynı seviyededir esasında. Bu durumda bırakalım da üniversite kiminle çalışmak istediğine karar verebilsin. Kaldı ki bu alımlar sırasında baz alınabilecek bir puan yok. Yani Dr. Öğr. Üyesi ve Doçent alımlarında ALES'ten kaç aldın, ÜDS'den kaç aldın diye bir şey yok. Kriter nedir?

Doktora danışmanınızın size bu süreçte yardımcı olması beklenir. Bu biraz da usta-çırak ilişkisine benzer bir şekilde ilerleyen bir süreçtir. Ha siz benim yayınlarım dünya tarihini değiştirecek kadar iyi diyorsanız, alanınızda dünya çapında ses getirdiğinizi düşünüyorsanız açıkta kalmanız tabii ki üzücüdür. Umarım kısa sürede istediğinize kavuşursunuz.

Kıymetli hocam, Öğretim üyesi tanımı profesör, doçent ve doktor öğretim üyesini tanımlar. 2547 S.K. böyle der. Öğretim üyesi alımlarında kriter her üniversite tarafından belirlenen akademik atama ölçütleridir. Çalışmalarınız bu ölçütlere göre sıralanır. Kiminle çalışmak istediğine karar vermek üniversitenin haddine değildir. Atama ölçütlerine göre kim daha liyakatli ise onun atanması gerekir. Usta-çırak ilişkisini akademide duyunca çıldırıyorum ne ustası ne çırağı, sanayi mi burası. Öyle bile olsa; bu usta, başka ustanın çırağının onun çırağından elli kat daha iyi olmadığını nereden biliyor da kendi çırağını yükseltiyor? O yüzden yine düşüncelerinize katılmıyorum. Her yerde süreç böyle işliyor diyorsunuz, süreci böyle işletenlerin hakkından Allah bir gün gelir İnş.

- - - Güncellendi - - -

Öğretim üyesi atamasında hemen her üniversitenin atama kriterleri ve puanlama sistemi var. Yani baz alınacak bir puanlama sistemi vardır. Fakat kurulan jüri adayın dosyasında sunduğu eserleri sadece nicelik değil aynı zamanda nitelik yönünden de inceler ve rapor sunar. Ancak atamada raporlar dikkate alınmakla birlikte son karar yönetimindir. Kurulan jürinin üyelerinin ikisi ilgili birimden üçüncüsü de farklı bir üniversiteden seçilir. Şimdi bu durumda kadro bölüm elemanı için açılmışsa dışarıdan birinin atanma durumu oldukça zordur.
Öte yandan yukarıda dendiği gibi öğretim görevlisi olarak işini iyi yapan birinin dr. öğretim üyesi olarak işini iyi yapmayacağı biraz saçma olmuş. Dr.öğretim görevlisi ile dr.öğretim üyesi arasında akademik ve görev bakımından nasıl bir farklılık olduğunun açıklanması gerekir.

Dr. Öğr. Gör. lisans ve önlisans düzeyinde çok iyi ders anlatıyor ancak lisansüstü düzeyde araştırma, geliştirme, tez yönetme gibi konularda bu performansı gösteremiyorsa bu durumda öğretim görevlisi olarak işini iyi yapan biri Dr. Öğr. Üyesi olarak işini iyi yapamayabilir.
 
Kıymetli hocam, Öğretim üyesi tanımı profesör, doçent ve doktor öğretim üyesini tanımlar. 2547 S.K. böyle der. Öğretim üyesi alımlarında kriter her üniversite tarafından belirlenen akademik atama ölçütleridir. Çalışmalarınız bu ölçütlere göre sıralanır. Kiminle çalışmak istediğine karar vermek üniversitenin haddine değildir. Atama ölçütlerine göre kim daha liyakatli ise onun atanması gerekir. Usta-çırak ilişkisini akademide duyunca çıldırıyorum ne ustası ne çırağı, sanayi mi burası. Öyle bile olsa; bu usta, başka ustanın çırağının onun çırağından elli kat daha iyi olmadığını nereden biliyor da kendi çırağını yükseltiyor? O yüzden yine düşüncelerinize katılmıyorum. Her yerde süreç böyle işliyor diyorsunuz, süreci böyle işletenlerin hakkından Allah bir gün gelir İnş.

- - - Güncellendi - - -



Dr. Öğr. Gör. lisans ve önlisans düzeyinde çok iyi ders anlatıyor ancak lisansüstü düzeyde araştırma, geliştirme, tez yönetme gibi konularda bu performansı gösteremiyorsa bu durumda öğretim görevlisi olarak işini iyi yapan biri Dr. Öğr. Üyesi olarak işini iyi yapamayabilir.
Dr. Öğr. Gör. lisans ve önlisans düzeyinde çok iyi ders anlatıyor ancak lisansüstü düzeyde araştırma, geliştirme, tez yönetme gibi konularda bu performansı gösteremiyorsa bu durumda öğretim görevlisi olarak işini iyi yapan biri Dr. Öğr. Üyesi olarak işini iyi yapamayabilir.[/QUOTE]
Peki Dr. Öğretim Görevlisinin lisansüstü düzeyde araştırma, geliştirme, tez yönetme gibi konularda bu performansı gösteremeyeceğini nereden öngörüyorsunuz? Lisansüstü ders veren ve tez yöneten öğretim görevlileri de bulunmaktayken? Yani aynı görevi yaparken? Dr.öğretim üyesi ile dr. öğretim görevlisi aynı akademik seviyede değil midir sizce? Bir kişiye doktorasını yaptıktan sonra kadro verilmiş diğerine kadro yok sen öğretim görevlisi ol denmişse aralarındaki fark akademik performansla ilgili midir yoksa başka nedenler var mıdır?
 

Kartvel

Öğrenci
Kıymetli hocam, Öğretim üyesi tanımı profesör, doçent ve doktor öğretim üyesini tanımlar. 2547 S.K. böyle der. Öğretim üyesi alımlarında kriter her üniversite tarafından belirlenen akademik atama ölçütleridir. Çalışmalarınız bu ölçütlere göre sıralanır. Kiminle çalışmak istediğine karar vermek üniversitenin haddine değildir. Atama ölçütlerine göre kim daha liyakatli ise onun atanması gerekir. Usta-çırak ilişkisini akademide duyunca çıldırıyorum ne ustası ne çırağı, sanayi mi burası. Öyle bile olsa; bu usta, başka ustanın çırağının onun çırağından elli kat daha iyi olmadığını nereden biliyor da kendi çırağını yükseltiyor? O yüzden yine düşüncelerinize katılmıyorum. Her yerde süreç böyle işliyor diyorsunuz, süreci böyle işletenlerin hakkından Allah bir gün gelir İnş.

- - - Güncellendi - - -



Dr. Öğr. Gör. lisans ve önlisans düzeyinde çok iyi ders anlatıyor ancak lisansüstü düzeyde araştırma, geliştirme, tez yönetme gibi konularda bu performansı gösteremiyorsa bu durumda öğretim görevlisi olarak işini iyi yapan biri Dr. Öğr. Üyesi olarak işini iyi yapamayabilir.

Hocam sizi anlıyorum ama "liyakat"ten anladığınız sadece iyi puanlara ve yayınlara sahip olmaksa yanlış düşündüğünüzü ifade etmek durumundayım. Tabii ki büyük ilmi araştırmalar yapılan, teknoloji ile ilgili alanlarda dediğinize katılabilirim ama işin bir de öğretim boyutu var, öğrenci yetiştirme boyutu, örnek olma boyutu var. Her iyi yayını olan iyi bir "hoca" mıdır? Her puanı yüksek olan öğrencilerine ufuk açabilir mi? Üniversitenin elinde bu özellikleri haiz olduğunu bildiği biri varken, tutup da sadece yayına ve puana göre karar vermesi bence doğru olmaz.

Doğru anlaşılmak adına tekrar edeyim: Ben yukarıda bu "isme özel" meselesinin "torpil" olmayan kısmıyla ilgili konuşuyorum. Yoksa çok niteliksiz olsa bile böyle bir yerlere gelenler var evet. Ben şahidim de. Ben böyle girmedim. Hocam takdir etti ve doktoramı yaparken bana vesile oldu. Kimim kimsem yoktur.

İkinci meseleyse evet teknik bir konu vardır. Üniversitedeki bir hoca o projeyle ilgili yayınları, bilgisi olan bir ar. gör.'ün projeye katkıda bulunacağını düşünür ve evet bu durumda ilanda o spesifik konuyla ilgili kendini geliştirmiş birisi alınır. Buna eyvallah. Ama benim dünya kadar yayını olduğu halde, hatta nitelikleri de tartışılır, doktora öğrencisinin tezini okumaktan aciz, lisans düzeyinde gelene geçene 90-100 veren hocalar da gördü.

Velhasıl kelam sizin bahsettiğiniz durumda da istisnalar çıkar, benim bahsettiğim durumlarda da. Bu böyle bir iki mesajla çözülebilecek, anlaşılabilecek bir mesele değil. Benim tek isteğim, bu "isme özel" meselesinin her zaman, mutlaka ve mutlaka "niteliksiz birine torpille kadro verilmesi" olarak görülmemesi.

O kadar basit değil Hocam.
 

finduilas

Profesör
Su an okumakta oldugum universitede, bolumume Dr. Ogretim Uyesi (buradaki adiyla Tenure Track Faculty) alinacak. Yapilan basvurular degerlendirildikten sonra geriye 3 aday kaldi. Simdi bu 3 kisiyi teker teker okula cagiriyorlar, gelen kisi hem okulun akademik personeliyle tanisiyor, onlarla iletisim kuruyor hem de su ana kadar yaptiklari, bundan sonra yapmak istedikleri, projeleri, yayinlari vs. ile ilgili bir sunum yapiyor. Bu sunuma bizi, yani lisansustu ogrencileri de cagiriyorlar, hem bir is basvuru sunumu nasil yapilir gormemiz icin, hem de fikrimizi almak icin. Butun bunlarin sonucunda da alinacak kisiye karar verilecek. Bu yontem bence cok guzel bir yontem cunku hocalik yapacak kisinin hem akademik becerileri, hem iletisim becerileri hem de ders anlatabilme becerileri test edilmis oluyor bu sekilde. Keske Turkiye'de bu yontem uygulanabilse ama tabii isin icine adam kayirmaca vs. koyulmadan, adil bir degerlendirme yapilabilse. Cunku iyi puanlar almak demek her zaman o kadroyu almak demek degil. Yayinlari, arastirmalari ya da sinavlari cok iyi olup da iki kelimeyi bir araya getiremeyen, ders anlatamayan cok hoca da gorduk zamaninda.

Arastirma gorevlisi/ogretim gorevlisi alimi icin de soyle bir yol izleniyor. Oncelikle eger isterseniz master/doktora basvurusu yaparken bu kadrolara da basvuru yapabiliyorsunuz. Bu basvuruda da, ozellikle doktorada, bir hocayla iletisime gecmeniz, onunla calismak istediginizi belirtmeniz sansinizi arttiriyor. Ama son karar her zaman Admission Office'in, yani kabulu veren birimin. Akademik puanlariniz, calismalariniz, niyet mektubunuz (niyet mektubunuzda calismak istediginiz hocayi da yaziyorsunuz) hep birlikte degerlendiriliyor ve ona gore karar veriliyor. Bu da ayni sekilde bana cok yararli ve adil geliyor. Cunku hoca acisindan bakinca benimle ayni projede calisan, ayni dogrultuda yetistirebilecegim biriyle calismis oluyorum. Ogrenci acisindan bakinca da ayni sekilde calismak istedigim konuda birikimi olan, bana yol gosterebilecek, gercekten danisabilecegim biriyle calismis oluyorum.

O yuzden [MENTION=105205]Kartvel[/MENTION] hocama katiliyorum kesinlikle. Akademide usta-cirak iliskisi var ve olmaya da devam etmeli, boylece daha kaliteli, daha interdisipliner calismalar gormeye devam edebiliriz. Ayrica mulakat da olmali, boylece akademik puanlari cok iyi olan ama daha 15 sayfalik kilavuzu okumaktan aciz, iletisim becerisi olmayan, bildigini aktarmayan kisileri de elemis oluruz. Ama tabii ki bunlar olurken degerlendirme de adil olmali. Usta-cirak iliskisi demek "tanidigim niteliksiz birini ise alayim" demek degil, once bu konuda anlasmaliyiz.

Buraya geldigimden beri bu konu kafamda donup duruyor, bu tartismayi da gorunce paylasmak istedim. Herkese iyi calismalar.

Sent from my SM-N950U using Tapatalk
 

Arafta

Öğrenci
Hocam sizi anlıyorum ama "liyakat"ten anladığınız sadece iyi puanlara ve yayınlara sahip olmaksa yanlış düşündüğünüzü ifade etmek durumundayım. Tabii ki büyük ilmi araştırmalar yapılan, teknoloji ile ilgili alanlarda dediğinize katılabilirim ama işin bir de öğretim boyutu var, öğrenci yetiştirme boyutu, örnek olma boyutu var. Her iyi yayını olan iyi bir "hoca" mıdır? Her puanı yüksek olan öğrencilerine ufuk açabilir mi? Üniversitenin elinde bu özellikleri haiz olduğunu bildiği biri varken, tutup da sadece yayına ve puana göre karar vermesi bence doğru olmaz.

Doğru anlaşılmak adına tekrar edeyim: Ben yukarıda bu "isme özel" meselesinin "torpil" olmayan kısmıyla ilgili konuşuyorum. Yoksa çok niteliksiz olsa bile böyle bir yerlere gelenler var evet. Ben şahidim de. Ben böyle girmedim. Hocam takdir etti ve doktoramı yaparken bana vesile oldu. Kimim kimsem yoktur.

İkinci meseleyse evet teknik bir konu vardır. Üniversitedeki bir hoca o projeyle ilgili yayınları, bilgisi olan bir ar. gör.'ün projeye katkıda bulunacağını düşünür ve evet bu durumda ilanda o spesifik konuyla ilgili kendini geliştirmiş birisi alınır. Buna eyvallah. Ama benim dünya kadar yayını olduğu halde, hatta nitelikleri de tartışılır, doktora öğrencisinin tezini okumaktan aciz, lisans düzeyinde gelene geçene 90-100 veren hocalar da gördü.

Velhasıl kelam sizin bahsettiğiniz durumda da istisnalar çıkar, benim bahsettiğim durumlarda da. Bu böyle bir iki mesajla çözülebilecek, anlaşılabilecek bir mesele değil. Benim tek isteğim, bu "isme özel" meselesinin her zaman, mutlaka ve mutlaka "niteliksiz birine torpille kadro verilmesi" olarak görülmemesi.

O kadar basit değil Hocam.

Evet burada haklısınız...
 

Arafta

Öğrenci
Su an okumakta oldugum universitede, bolumume Dr. Ogretim Uyesi (buradaki adiyla Tenure Track Faculty) alinacak. Yapilan basvurular degerlendirildikten sonra geriye 3 aday kaldi. Simdi bu 3 kisiyi teker teker okula cagiriyorlar, gelen kisi hem okulun akademik personeliyle tanisiyor, onlarla iletisim kuruyor hem de su ana kadar yaptiklari, bundan sonra yapmak istedikleri, projeleri, yayinlari vs. ile ilgili bir sunum yapiyor. Bu sunuma bizi, yani lisansustu ogrencileri de cagiriyorlar, hem bir is basvuru sunumu nasil yapilir gormemiz icin, hem de fikrimizi almak icin. Butun bunlarin sonucunda da alinacak kisiye karar verilecek. Bu yontem bence cok guzel bir yontem cunku hocalik yapacak kisinin hem akademik becerileri, hem iletisim becerileri hem de ders anlatabilme becerileri test edilmis oluyor bu sekilde. Keske Turkiye'de bu yontem uygulanabilse ama tabii isin icine adam kayirmaca vs. koyulmadan, adil bir degerlendirme yapilabilse. Cunku iyi puanlar almak demek her zaman o kadroyu almak demek degil. Yayinlari, arastirmalari ya da sinavlari cok iyi olup da iki kelimeyi bir araya getiremeyen, ders anlatamayan cok hoca da gorduk zamaninda.

Arastirma gorevlisi/ogretim gorevlisi alimi icin de soyle bir yol izleniyor. Oncelikle eger isterseniz master/doktora basvurusu yaparken bu kadrolara da basvuru yapabiliyorsunuz. Bu basvuruda da, ozellikle doktorada, bir hocayla iletisime gecmeniz, onunla calismak istediginizi belirtmeniz sansinizi arttiriyor. Ama son karar her zaman Admission Office'in, yani kabulu veren birimin. Akademik puanlariniz, calismalariniz, niyet mektubunuz (niyet mektubunuzda calismak istediginiz hocayi da yaziyorsunuz) hep birlikte degerlendiriliyor ve ona gore karar veriliyor. Bu da ayni sekilde bana cok yararli ve adil geliyor. Cunku hoca acisindan bakinca benimle ayni projede calisan, ayni dogrultuda yetistirebilecegim biriyle calismis oluyorum. Ogrenci acisindan bakinca da ayni sekilde calismak istedigim konuda birikimi olan, bana yol gosterebilecek, gercekten danisabilecegim biriyle calismis oluyorum.

O yuzden [MENTION=105205]Kartvel[/MENTION] hocama katiliyorum kesinlikle. Akademide usta-cirak iliskisi var ve olmaya da devam etmeli, boylece daha kaliteli, daha interdisipliner calismalar gormeye devam edebiliriz. Ayrica mulakat da olmali, boylece akademik puanlari cok iyi olan ama daha 15 sayfalik kilavuzu okumaktan aciz, iletisim becerisi olmayan, bildigini aktarmayan kisileri de elemis oluruz. Ama tabii ki bunlar olurken degerlendirme de adil olmali. Usta-cirak iliskisi demek "tanidigim niteliksiz birini ise alayim" demek degil, once bu konuda anlasmaliyiz.

Buraya geldigimden beri bu konu kafamda donup duruyor, bu tartismayi da gorunce paylasmak istedim. Herkese iyi calismalar.

Sent from my SM-N950U using Tapatalk

Dr. Öğr. Üyesi alımında uygulanan yöntemi çok beğendim. Anlattığınız kadarıyla usta çırak ilişkisini tamamen kaldırmış bir yöntem yani buradaki gibi ustalar çıraklarına kadro açıp da diğerlerini nasıl elerim diye düşünmüyorlar. Zaten kaliteli ve multidisipliner araştırmalar usta çırakla olmaz çünkü usta çırağı tamamen aynı alanda ve konularda yetiştirmektedir. Interdisiplin oluşması için farklı disiplinlerin bir araya gelmesi gerekir.

İkinci anlattığınız yöntemde (asistan alımında) ise sıkıntılar var. Gerçi özel üniversite ise bir şey demem amma devlet üniversitesi ise hocayla iyi iletişimi var, gözüne girdi diye atanamaz. Bazı ölçütler geliştirilir ve sağlayanlar atanırlar. Hatta bu atanan kişi uyumsuz biri de olabilir ama bilimsel yönü iyidir. Kimsenin huyu veya özel hayatı kimseyi ilgilendirmez. İşini iyi yapsın yeter. Nitekim devlette hiç kimse bu milletin parasını kendi gözüne girenlere maaş olarak dağıtamaz, kendine çırak seçemez. Objektif kriterlere göre en liyakatli olanın kazanması gerekir. Size örneğine sıkça rastlanan basit bir temsili durum söyleyeyim. Hoca ya da sizin tabirinizle usta, projesine bir ay sonra alacağı cihazı şuan almış gibi öğrencilerine imzalatmak istiyor. Öğrencinin biri hocaya güvenip zaten bir ay sonra alınacak deyip imzalıyor, diğeri hocam bir ay sonra cihazı alınca imzalarım ben diyor. Hocaya göre çırak alımında birincisi tercih sebebi çünkü uyumlu! Milletin vereceği parayı hak eden ise ikincisi çünkü hocaya göre değil kanunlara göre çalışıyor.

Dolayısıyla özellikle devlet üniversitelerinde atama kararı asla tek başına hocaya bırakılmamalıdır. Sizin gibi ufku geniş insanların hala usta çırak ilişkisini savunuyor olması beni çok üzüyor.
 
Son düzenleme:

finduilas

Profesör
Dr. Öğr. Üyesi alımında uygulanan yöntemi çok beğendim. Anlattığınız kadarıyla usta çırak ilişkisini tamamen kaldırmış bir yöntem yani buradaki gibi ustalar çıraklarına kadro açıp da diğerlerini nasıl elerim diye düşünmüyorlar. Zaten kaliteli ve multidisipliner araştırmalar usta çırakla olmaz çünkü usta çırağı tamamen aynı alanda ve konularda yetiştirmektedir. Interdisiplin oluşması için farklı disiplinlerin bir araya gelmesi gerekir.

İkinci anlattığınız yöntemde (asistan alımında) ise sıkıntılar var. Gerçi özel üniversite ise bir şey demem amma devlet üniversitesi ise hocayla iyi iletişimi var, gözüne girdi diye atanamaz. Bazı ölçütler geliştirilir ve sağlayanlar atanırlar. Hatta bu atanan uyumsuz biri de olabilir ama bilimsel yönü iyidir. Kimsenin huyu veya özel hayatı kimseyi ilgilendirmez. İşini iyi yapsın yeter. Nitekim devlette hiçkimse bu milletin parasını kendi gözüne girenlere maaş olarak dağıtamaz, kendine çırak seçemez. Objektif kriterlere göre en liyakatli olanın kazanması gerekir. Size örneğine sıkça raslanan basit bir temsili durum söyleyeyim. Hoca ya da sizin tabirinizle usta projesine bir ay sonra alacağı cihazı şuan almış gibi öğrencilerine imzalatmak istiyor. Öğrencinin biri hocaya güvenip zaten bir ay sonra alınacak deyip imzalıyor, diğeri hocam bir ay sonra cihazı alınca imzalarım ben diyor. Hocaya göre çırak alımında birincisi tercih sebebi çünkü uyumlu! Milletin vereceği parayı hak eden ise ikincisi çünkü hocaya göre değil kanunlara göre çalışıyor. Dolayısıyla özellikle devlet üniversitelerinde karar asla tek başına hocaya bırakılmamalıdır. Sizin gibi ufku geniş insanların hala usta çırak ilişkisini savunuyor olması beni çok üzüyor.

Iste anlasamadigimiz nokta burasi. Usta-cirak iliskisi, hocanin "tamam hocam imzalarim." diyen kisiyi almasi demek degil. En azindan benim savundugum usta-cirak iliskisi boyle bir sey degil. Benim savundugum usta-cirak iliskisi hocanin kendisine karsi ciksa bile (sizin orneginizle) yetistirdigi kisiyi kendi yaninda istemesi. Bu durumda da tek kriter hocanin istemesi degil tabii ki, ustteki yorumumda da yazdigim uzere, Ama son karar her zaman Admission Office'in, yani kabulu veren birimin. Akademik puanlariniz, calismalariniz, niyet mektubunuz (niyet mektubunuzda calismak istediginiz hocayi da yaziyorsunuz) hep birlikte degerlendiriliyor ve ona gore karar veriliyor. Kendi okulumdan ornek vereyim mesela, lab arkadasim lisansi da burda okumus. Burada lisans son sinif ogrencileri butun yili kapsayan bir bitirme projesi yapiyorlar mezun olabilmek icin. Orada yaptigi proje hocam tarafindan cok begenilmis ve arkadasima lisansustu egitime devam etmek ister misin diye sormus. O da istedigini soyleyip basvurusunu yapmis. Diger kriterleri de sagladigi icin, kabulunu almis. Eger diger kriterleri saglamasaydi, hocamin boyle bir teklifi olmasina ragmen kabul alamayacakti. Ve simdi birlikte cok guzel isler yapiyoruz kendisiyle. Benim savundugum usta-cirak iliskisi tam olarak bu. Karar tabii ki asla tek basina hocanin olmayacak ama hocanin da istedigi ozellikleri belirtmeye hakki olacak.
 
Son düzenleme:

Arafta

Öğrenci
Iste anlasamadigimiz nokta burasi. Usta-cirak iliskisi, hocanin "tamam hocam imzalarim." diyen kisiyi almasi demek degil. En azindan benim savundugum usta-cirak iliskisi boyle bir sey degil. Benim savundugum usta-cirak iliskisi hocanin kendisine karsi ciksa bile (sizin orneginizle) yetistirdigi kisiyi kendi yaninda istemesi. Bu durumda da tek kriter hocanin istemesi degil tabii ki, ustteki yorumumda da yazdigim uzere, Ama son karar her zaman Admission Office'in, yani kabulu veren birimin. Akademik puanlariniz, calismalariniz, niyet mektubunuz (niyet mektubunuzda calismak istediginiz hocayi da yaziyorsunuz) hep birlikte degerlendiriliyor ve ona gore karar veriliyor. Kendi okulumdan ornek vereyim mesela, lab arkadasim lisansi da burda okumus. Burada lisans son sinif ogrencileri butun yili kapsayan bir bitirme projesi yapiyorlar mezun olabilmek icin. Orada yaptigi proje hocam tarafindan cok begenilmis ve arkadasima lisansustu egitime devam etmek ister misin diye sormus. O da istedigini soyleyip basvurusunu yapmis. Diger kriterleri de sagladigi icin, kabulunu almis. Eger diger kriterleri saglamasaydi, hocamin boyle bir teklifi olmasina ragmen kabul alamayacakti. Ve simdi birlikte cok guzel isler yapiyoruz kendisiyle. Benim savundugum usta-cirak iliskisi tam olarak bu. Karar tabii ki asla tek basina hocanin olmayacak ama hocanin da istedigi ozellikleri belirtmeye hakki olacak.

Bir kişilik kadro var diyelim ve hocanız bitirme projesini çok beğendiği için çırağını aldı. Peki başka üniversiteden mezun olurken yaptığı projeyi bütün üniversitenin takdir ettiği başka bir kişinin bu kadroya, hocanın çırağı olmadığı için, alınmamış olması normal mi olur.
 

finduilas

Profesör
Bir kişilik kadro var diyelim ve hocanız bitirme projesini çok beğendiği için çırağını aldı. Peki başka üniversiteden mezun olurken yaptığı projeyi bütün üniversitenin takdir ettiği başka bir kişinin bu kadroya, hocanın çırağı olmadığı için, alınmamış olması normal mi olur.

Hocam israrla beni yanlis anlamaya devam ediyorsunuz. Bakin ne yaziyorum ben, okuyor musunuz acaba bu cumleyi? "Ama son karar her zaman Admission Office'in, yani kabulu veren birimin. Akademik puanlariniz, calismalariniz, niyet mektubunuz (niyet mektubunuzda calismak istediginiz hocayi da yaziyorsunuz) hep birlikte degerlendiriliyor ve ona gore karar veriliyor." Karari kabulu veren birim, kurul, juri vs. verecek. Dediginiz ikinci kisi diger kriterlerde ilk kisiden daha basariliysa elbette o alinacak, tek kriter hocanin ciragi olup olmamasi degil, o kriterlerden biri. Su an bu sekilde uygulanmiyor evet, ama ben de keske boyle uygulansa diyorum, gercek usta-cirak iliskisi budur diyorum.
 

Arafta

Öğrenci
Hocam israrla beni yanlis anlamaya devam ediyorsunuz. Bakin ne yaziyorum ben, okuyor musunuz acaba bu cumleyi? "Ama son karar her zaman Admission Office'in, yani kabulu veren birimin. Akademik puanlariniz, calismalariniz, niyet mektubunuz (niyet mektubunuzda calismak istediginiz hocayi da yaziyorsunuz) hep birlikte degerlendiriliyor ve ona gore karar veriliyor." Karari kabulu veren birim, kurul, juri vs. verecek. Dediginiz ikinci kisi diger kriterlerde ilk kisiden daha basariliysa elbette o alinacak, tek kriter hocanin ciragi olup olmamasi degil, o kriterlerden biri. Su an bu sekilde uygulanmiyor evet, ama ben de keske boyle uygulansa diyorum, gercek usta-cirak iliskisi budur diyorum.

İhtilaf konumuz tekraren yazdığınız husus değil, çırağın kadroya atanmasında ustanın etkisinin olup olmamasıdır. Siz çırak işe alınırken hocasının görüşü önemlidir diyorsunuz. Ben ise değildir diyorum hocanın öğrenciyi beğenip beğenmemesinden bağımsız olarak, öğrencinin belirli kriterlere göre kendisini ispatlaması, liyakatli olup olmadığını geliştirilecek yöntemlerle göstermesine istinaden atamasının yapılması gerekir. Yoksa hocanın çok taktir ettiği biridir veya değildir önemli değil. O yüzden Dr. Öğr. Üyesi alımı iyi demiştim. Ustayı da çırağı da sanayiye bırakıp biz akademiye dönelim artık.

Benim için iyi bir muhabbet oldu. Teşekkürler. Siz hangi ülkedesiniz bilmiyorum ama memlekette gece yarısına geldiğinden ben istirahate geçiyorum. Kalın sağlıcakla
 
Son düzenleme:
Üst